Kayıp Güzellik [Ketsuen]
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Bulutun üstünde bir kamp alanında bir kaç gündür yol alıyorlardı. Tam olarak nereye yol aldığını Ketsuen'in kendisi de bilmiyordu. Muhtemelen buluttaki kimsenin bir fikri yoktu. Şans tanrıları bir kaç gün önce gitmişti, onların da kendilerine ait görevleri vardı şüphesiz. Toplam kalan kişi sayısı yirmi civarındaydı; büyük bir ordu denemez ancak güç skalasına bakılınca yeni bir dünya yaratabilecek bir gruptu.
Son Goku'nun bulutu epey hacimli ve büyüktü bu nedenle bir kaç evi taşımakta zorlanmamıştı. Evlerin dışında bir de çadırlar vardı. Ketsuen ve yeni shinkisi o çadırlardan birinde kalıyordu. Evlere gelince onları tanrıçalar kullanıyordu, birinde de erzaklar bulunuyordu. Bedenleri insan ve ya hayvan suretinde olduğu için tanrıların da beslenmesi gerekiyordu. Yanlarında bolca da farklı kaynaklardan alınmış su mevcuttu.
Bulutun üstündeki tanrıların yapabileceği pek fazla bir şey yoktu. Kendi aralarında konuşup etrafta geziniyorlardı. Shinkiler de kendi arasında bir kaç şey tartışıyordu ancak diğerlerine nazaran samuray ruhu Haruchina hiç bir şey söylemeden tüm gün çadırında yatıyordu. Ketsuen Mina ile tanıştığında onunla konuşacak bol bol vakti olmuştu ancak Haruchina ile pek bir şey tartışamamışlardı. Kendinin neden Mina adındaki bir ruhun peşinden gittiğinden bir haberi yoktu ancak durumu kabul etmiş kendi köşesine çekilmiş tüm gün ya uyuyor ya da meditasyona veriyordu kendini. Çadırdan çıkıp ortalıkta gezmek çokta akıl karı değildi zira onların bulutu bir miktar daha aşağıdan gidiyordu diğer bulutlara göre. Aralıksız yağmur yağarken etrafta gezinmek ne denli mantıklı olur bilinmez.
Ketsuen'in omzunda hissettiği ağrıysa her gün daha da kötüleşiyordu. Mina henüz bir nora haline gelmemişti muhtemelen ancak rahat bir yerde olmadığı da kesindi. Sürekli ona acı çektirecek bir tür işkence yapılıyordu ancak aklını korumayı başarıyordu bir şekilde. Ketsuen'in vücudunda küfe dair hiç bir iz yoktu.
Tüm bunlar olurken Toyotama-hime ve shinkilerinin bir kaçı bulutun üstündeki bir evde başka tanrılarla birlikte seyahat ediyordu. Byakko ve Kirin'se önden gidip güzergahlarını kontrol ediyordu ara ara. Bu süre zarfında genç tanrıyı ara sıra tohum ekmeyi teklif eden Son Goku ziyaret etmişti. Rahatsız etmemek için ısrarcı olmazken Haruchina'nın tek dışarı çıktığı zaman Goku ile dün gece bir kaç tohum ektiği saatler olmuştu.
Susan'o ya gelince o bir geminin burnuna oturmuş gibi bulutun en ucunda bağdaş kurup oturmuştu. Yol boyunca yerinden hiç hareket etmemiş ve uyumamıştı. Ara sıra shinkilerinden bir tanesi ona yemek getirip tepesine şemsiye koyuyordu. Bunun dışında ne kimseyle konuşmuş ne de hareket ettiğini gören olmuştu.
Son Goku'nun bulutu epey hacimli ve büyüktü bu nedenle bir kaç evi taşımakta zorlanmamıştı. Evlerin dışında bir de çadırlar vardı. Ketsuen ve yeni shinkisi o çadırlardan birinde kalıyordu. Evlere gelince onları tanrıçalar kullanıyordu, birinde de erzaklar bulunuyordu. Bedenleri insan ve ya hayvan suretinde olduğu için tanrıların da beslenmesi gerekiyordu. Yanlarında bolca da farklı kaynaklardan alınmış su mevcuttu.
Bulutun üstündeki tanrıların yapabileceği pek fazla bir şey yoktu. Kendi aralarında konuşup etrafta geziniyorlardı. Shinkiler de kendi arasında bir kaç şey tartışıyordu ancak diğerlerine nazaran samuray ruhu Haruchina hiç bir şey söylemeden tüm gün çadırında yatıyordu. Ketsuen Mina ile tanıştığında onunla konuşacak bol bol vakti olmuştu ancak Haruchina ile pek bir şey tartışamamışlardı. Kendinin neden Mina adındaki bir ruhun peşinden gittiğinden bir haberi yoktu ancak durumu kabul etmiş kendi köşesine çekilmiş tüm gün ya uyuyor ya da meditasyona veriyordu kendini. Çadırdan çıkıp ortalıkta gezmek çokta akıl karı değildi zira onların bulutu bir miktar daha aşağıdan gidiyordu diğer bulutlara göre. Aralıksız yağmur yağarken etrafta gezinmek ne denli mantıklı olur bilinmez.
Ketsuen'in omzunda hissettiği ağrıysa her gün daha da kötüleşiyordu. Mina henüz bir nora haline gelmemişti muhtemelen ancak rahat bir yerde olmadığı da kesindi. Sürekli ona acı çektirecek bir tür işkence yapılıyordu ancak aklını korumayı başarıyordu bir şekilde. Ketsuen'in vücudunda küfe dair hiç bir iz yoktu.
Tüm bunlar olurken Toyotama-hime ve shinkilerinin bir kaçı bulutun üstündeki bir evde başka tanrılarla birlikte seyahat ediyordu. Byakko ve Kirin'se önden gidip güzergahlarını kontrol ediyordu ara ara. Bu süre zarfında genç tanrıyı ara sıra tohum ekmeyi teklif eden Son Goku ziyaret etmişti. Rahatsız etmemek için ısrarcı olmazken Haruchina'nın tek dışarı çıktığı zaman Goku ile dün gece bir kaç tohum ektiği saatler olmuştu.
Susan'o ya gelince o bir geminin burnuna oturmuş gibi bulutun en ucunda bağdaş kurup oturmuştu. Yol boyunca yerinden hiç hareket etmemiş ve uyumamıştı. Ara sıra shinkilerinden bir tanesi ona yemek getirip tepesine şemsiye koyuyordu. Bunun dışında ne kimseyle konuşmuş ne de hareket ettiğini gören olmuştu.
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
- Hisler:
Bir insan için koca bir bulutun üzerinde seyahat etmek oldukça fantastik bir olay olsada, bin yıla aşkındır var olan bir Tanrı için pekte şaşırtıcı değildi. Bulutun üzerine kurulmuş fani yaşama ziyadesiyle alışık olan Ketsuen için bu düzen pekte yabancı değildi. Asırlardır izlediği insanların yaşamının bir kopyasıydı buradaki düzen. Küçük bir minyatürden ötesi değildi. Ketsuen, tüm bunları bilsede tam olarak farkında değildi. Bulutun üzerinde, kendisi gibi onlarca Tanrı ile yolculuk eden Ketsuen, tam olarak bulutların üzerine çıkıp kendisine bir çadır teşhis edildiğinden beri farklı bir dünyadaydı. Çadırın tam ortasında bağdaş kurmuş bir şekilde oturan, ellerini yan yatmış dizlerinin üzerine kondurup, vücudunu belli bir formasyona sokan Ketsuen, meditasyon yapıyordu. Dışarıya saldığı aurası bir Tanrı için bile vahşi ve korkutucuydu. Bunun yanı sıra kızıl gözlerinin içinde yatan o hissiyat, kesinlikle buradaki Tanrıları bile aşacak bir vahşiliğe sahipti. Kulakları çadırına bir kırbaç edasıyla tek tek çarpan yağmur damlarının tıkırtılarını duysada, Ketsuen duymuyordu. Burnu, yağmurun o misk kokusunu iliklerine kadar çeksede, Ketsuen tam olarak o kokuyu alamıyordu. Ketsuen, bu dünyadan soyutlamıştı kendini.
İnsanlar bir çok Tanrı için bir çok düşünce yaratırdı. Ketsuen, en başından beri yakışıklı bir Tanrı olarak nam salmıştı ve bu yüzden kendisine kimi zaman amacından farklı bir şekilde tapan onlarca kadının duasına şahitlik etmişti. Ona kendisi gibi bir yakışıklı koca için dua eden genç kızların dertleri ile karısına tecavüz edilen bir adamın dertlerine aynı anda şahitlik edebiliyordu. Ketsuen, o zamandan beri insan doğasını yadırgamıştı. İnsanlar mutlak canlılardı ama bir o kadar da bencil yaratıklardı.
Ketsuen, bu anıların arasında gezinirken asırlar önce kendisine inanan bir keşişin sözleri kafasında yankılanmıştı. İntikam Tanrısının intikamından bahsediyordu o keşiş... Eğer kim İntikam Tanrısının kızdırır ve intikam hissiyle dolup taşmasına sebebiyet verirse, mutlak bir ölüm onları bulacakmış... İntikam Tanrısının alacağı intikam ateş şeklini alacak ve intikam hissi körelip, dinene kadar herkesi yakacakmış... Keşiş böyle düşünüyordu ve bir sohbetinde bu düşüncelerini dillendirme fırsatı bulmuştu. O keşiş Ketsuen'in hatırladığı kadarıyla huzurlu bir ölümle bu dünyadan göçmüştü.
Derin bir nefes aldı... Nefesinin keskinliğini gözleri kapalı olmasına rağmen görebiliyordu. Keşişin sözlerinde doğruluk payı olup olmadığını bilmiyordu. Tek bildiği şey, her saniye içinde intikam hissinin omzunda artan acıyla birlikte büyümesiydi. Canının yanması Ketsuen'in canını sıkan şey değildi. Daha çok, kızı gibi gördüğü Mina'nın canının yanması onu oldukça sinirlendiriyordu. Ketsuen, intikamının en kusursuz halde kalması için meditasyon yapıyordu.
Bu öfkeden sıyrılıp, o saf intikam hissiyle Orochi'ye hayal ettiği şeyleri yapmak istiyordu.
Tek bir an bile bu yolculuk sırasında formunu bozmamıştı. 976 yıllık yaşantısında şahit olduğu olayları ve insanları kafasında tartıyordu. Ve öfkesi her dindiğinde, saf intikam o karanlıkta bir ışık süzmesi olarak şekilleniyordu.
Haruchina dahil, hiç kimseyle yolculuğa başladığından beri tek kelime konuşmayan, hatta formunu tek bir saniye bile bozmayan Ketsuen'e ilk gelen kişi Son Goku olmuştu. Bir kaç kez Ketsuen'e sözleriyle ulaşmaya çalışsada, bedenen orada olan Ketsuen Son Goku'ya bir geri dönüş dahi yapmamıştı.
Maymun Tanrı şanslıydı ki, Ketsuen'in saf intikamı kusursuz bir şekil aldığında, son kez belki de kapısını çalmıştı. Gözlerini açan Ketsuen, o hiçbir şey anlaşılmayan ifadesi ile Son Goku'yu süzerken, ona eşlik etmişti.
Bir kez daha yalnız kaldığında, kendisi gibi günlerdir vaziyetini bozmayan Susan'o dikkatini çekmişti. Derin bir nefes alan Bilgelik Tanrısı, yağmurun altına saldığında kendini adımları oldukça doluydu. Her adımında etrafında biriken yağmur birikintisi, dışarıya saldığı aurası ile buharlaşıyordu sanki.
"Mina ile iki ay önce karşılaştığımda ne kadar doğru bilmiyorum ama onu sadece Ayakashilerle savaşırken bana yardımcı olacak bir araç olarak görmedim. Onun zihnime akış eden fani yaşamanı izlerken, bu Tanrı kalbimde bir fani his belirdi. Neredeyse bin yıldır var olan benim bir çok kez gördüğüm ama anlam veremediğim o aile sevgisi. Mina'ya karşı bir baba gibi hissettim. Belki gereksiz bir demagoji benimkisi ama omzumdaki bu sızı her arttığında acıyan şey kalbim oluyor. " Usulca yaklaşan Ketsuen, bir eliyle sızlayan omzunu sıvazlarken, oturmakta olan Susano'nun bir kaç adım arkasında, onun baktığı yere bakarken bu sözleri dillendirmişti. Onun gibi, Shinkilerini kaybetmiş bir Tanrı ile aynı hisleri paylaşacağına inanıyordu.
Belki de sadece dertleşmeye ihtiyacı vardı.
İnsanlar bir çok Tanrı için bir çok düşünce yaratırdı. Ketsuen, en başından beri yakışıklı bir Tanrı olarak nam salmıştı ve bu yüzden kendisine kimi zaman amacından farklı bir şekilde tapan onlarca kadının duasına şahitlik etmişti. Ona kendisi gibi bir yakışıklı koca için dua eden genç kızların dertleri ile karısına tecavüz edilen bir adamın dertlerine aynı anda şahitlik edebiliyordu. Ketsuen, o zamandan beri insan doğasını yadırgamıştı. İnsanlar mutlak canlılardı ama bir o kadar da bencil yaratıklardı.
Ketsuen, bu anıların arasında gezinirken asırlar önce kendisine inanan bir keşişin sözleri kafasında yankılanmıştı. İntikam Tanrısının intikamından bahsediyordu o keşiş... Eğer kim İntikam Tanrısının kızdırır ve intikam hissiyle dolup taşmasına sebebiyet verirse, mutlak bir ölüm onları bulacakmış... İntikam Tanrısının alacağı intikam ateş şeklini alacak ve intikam hissi körelip, dinene kadar herkesi yakacakmış... Keşiş böyle düşünüyordu ve bir sohbetinde bu düşüncelerini dillendirme fırsatı bulmuştu. O keşiş Ketsuen'in hatırladığı kadarıyla huzurlu bir ölümle bu dünyadan göçmüştü.
Derin bir nefes aldı... Nefesinin keskinliğini gözleri kapalı olmasına rağmen görebiliyordu. Keşişin sözlerinde doğruluk payı olup olmadığını bilmiyordu. Tek bildiği şey, her saniye içinde intikam hissinin omzunda artan acıyla birlikte büyümesiydi. Canının yanması Ketsuen'in canını sıkan şey değildi. Daha çok, kızı gibi gördüğü Mina'nın canının yanması onu oldukça sinirlendiriyordu. Ketsuen, intikamının en kusursuz halde kalması için meditasyon yapıyordu.
Bu öfkeden sıyrılıp, o saf intikam hissiyle Orochi'ye hayal ettiği şeyleri yapmak istiyordu.
Tek bir an bile bu yolculuk sırasında formunu bozmamıştı. 976 yıllık yaşantısında şahit olduğu olayları ve insanları kafasında tartıyordu. Ve öfkesi her dindiğinde, saf intikam o karanlıkta bir ışık süzmesi olarak şekilleniyordu.
Haruchina dahil, hiç kimseyle yolculuğa başladığından beri tek kelime konuşmayan, hatta formunu tek bir saniye bile bozmayan Ketsuen'e ilk gelen kişi Son Goku olmuştu. Bir kaç kez Ketsuen'e sözleriyle ulaşmaya çalışsada, bedenen orada olan Ketsuen Son Goku'ya bir geri dönüş dahi yapmamıştı.
Maymun Tanrı şanslıydı ki, Ketsuen'in saf intikamı kusursuz bir şekil aldığında, son kez belki de kapısını çalmıştı. Gözlerini açan Ketsuen, o hiçbir şey anlaşılmayan ifadesi ile Son Goku'yu süzerken, ona eşlik etmişti.
Bir kez daha yalnız kaldığında, kendisi gibi günlerdir vaziyetini bozmayan Susan'o dikkatini çekmişti. Derin bir nefes alan Bilgelik Tanrısı, yağmurun altına saldığında kendini adımları oldukça doluydu. Her adımında etrafında biriken yağmur birikintisi, dışarıya saldığı aurası ile buharlaşıyordu sanki.
"Mina ile iki ay önce karşılaştığımda ne kadar doğru bilmiyorum ama onu sadece Ayakashilerle savaşırken bana yardımcı olacak bir araç olarak görmedim. Onun zihnime akış eden fani yaşamanı izlerken, bu Tanrı kalbimde bir fani his belirdi. Neredeyse bin yıldır var olan benim bir çok kez gördüğüm ama anlam veremediğim o aile sevgisi. Mina'ya karşı bir baba gibi hissettim. Belki gereksiz bir demagoji benimkisi ama omzumdaki bu sızı her arttığında acıyan şey kalbim oluyor. " Usulca yaklaşan Ketsuen, bir eliyle sızlayan omzunu sıvazlarken, oturmakta olan Susano'nun bir kaç adım arkasında, onun baktığı yere bakarken bu sözleri dillendirmişti. Onun gibi, Shinkilerini kaybetmiş bir Tanrı ile aynı hisleri paylaşacağına inanıyordu.
Belki de sadece dertleşmeye ihtiyacı vardı.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Ketsuen bedeninin hissini sadece bir düşünce olarak algılıyordu ancak üzerine bir tane bile yağmur damlası düşmüyordu. Onun dışarı çıkması sırasında gök yüzünden yıldırım ejderi Kirin yavaşça inmişti çıplak bir şekilde, o sırada Toyotama çıkmış ve bir havlu sarmıştı üstüne. Herkes durmadan çalışıyordu, öyle ki Kirin yola çıktıklarından beri ilk defa gece uykusuna yatacaktı. Normalde neşeli halinden eser kalmamıştı. Günlerce sadece yarım saat ara vererek uçmaktan bedeni tükenmiş gibiydi. Aynı şey ejderha tanrıça için de geçerliydi. Gözleri beyaz bir hal almıştı aynı kör birisininki gibi. Muhtemelen shinkilerine yolladığı enerji miktarı muazzam derecedeydi ve onu çok yıpratıyordu. Kör bir şekilde shinkisinin üstüne geçirdiği havludan sonra onu konağına kadar koluna girerek geçirmişti.
Bulutun üstündeki kişiler tanrıdan çok eziyet gören rahiplere benziyorlardı zira durum o kadar ciddiydi ki özlerinin yok olması durumu bile söz konusuydu. Gece olana kadar her yer kararıyordu ancak Kaguya onlara karşı bir garez beslemediğinden geceleri aydınlık geçiyordu gündüzlere nazaran. Bu insanları çok fazla etkiliyordu doğal olarak.
Bu durumda en rahat kişi Goku denebilirdi, etrafına topladığı Shinkilere hikayeler anlatıp öğütler veriyor ve her zaman yaptığı gibi tarım işlerine devam ediyordu. Ketsuen kısa yürüyüşünün sonunda Susan'o nun yanına geldiğinde sözlerini söylemişti ancak Savaşın Tanrısı sesini çıkarmamıştı.
Yanına oturup yüzüne baktığında göz kapaklarına çok gerçekçi bir şekilde göz çizildiğini görmüştü. Muhtemelen saatlerdir uyuyordu oturduğu yerde. Ketsuen tam kalkacakken kolundan tutmuştu onu. Ellerinden dumanlar yükseliyordu, Ketsuen'in intikam duygusu Susan'o'nun da elini yakıyordu ancak gözleri kapalı bir şekilde "Sakinleşmeyi öğren genç tanrı." diye yanıt gelmişti. Hemen ardından kolu bir anda soğumaya başlamıştı. Öyle ki artık üzerine gelen yağmur damlaları donup düşüyordu. Susan'o onun aksine havayı donduracak kadar öfkeliydi belli ki.
Gözlerini açtıktan sonra garip gözlüklerini tekrar takmıştı. Kolunu bırakıp derin bir nefes aldıktan sonra "Tapınağındaki kitaplarda yazmayan şeyler var Bilgelik Tanrısı." demişti. Hemen ardından avuç içlerini açıp dizlerine koymuştu ve "Babam bu dünyayı yaratmadan önce annemle bir insan ruhu yarattılar. Yeşil saçlı ve sarı gözleri olan bir ruh. Genç bir kadın suretinde, tam olarak nasıl göründüğünü kimse bilmiyor. Ben doğmadan önce onun öldüğünü söylemişlerdi. Onu yaratırken sevgiyi de yaratmışlar, bu yüzden ona Ai ismini vermişler. İlk kelime de böylece Ai olmuş. Sonrasında da isimleri yaratmışlar, kendine İzanagi annemeyse İzanami. İsim verdikleri şeyler beden bulmuş, aslında isimlerin önemi bu. İsimler zaman ve mekanın üstündedir. Ruhları bir birine bağlar ve onlara sevgiyi verir." demişti. Bu sözlerinden sonra ellerini birleştirmiş ve "İsimler ruhları bir birine bağlarken sevgiyi de verir, sevgi tek taraflı acı anlamına gelirmiş başta. İnsanların ruhları farklı şeyler barındırır, bedenleri de bu yüzden onlara katlanmak yıkılmayacak bir beden olan tanrılara verilmiş bir hediye. Buna da aşk diyoruz." demişti. Ardından iki elini kenetlemişti "Aşk yaratıldığında, insanlar bir birine bağlanacak diye düşünmüş babam. Bir tanrı aşkı anlayamaz ancak onu hissetmesi için insan ruhuna isim verince acılarını yüklenebilir. Bir ailesi olamaz ancak bu acılara birlikte katlandıklarında aile olurlar." demişti. Ardından gülümseyerek Ketsuen'e bakmıştı "Shinkiler bizi unutmayacak ve minnettar olacak ailelerimizdir. Onları araç olarak gören kişiler için sadece üzülebilirim. Senin gibi benim de ailem çalındı ne yazık ki. Ben onun güvenliği için beklemeye razı oldum ancak savaş zamanı geldi. Bu nedenle sende bende buradayız. Acı konusuna gelince, en azından yaşadığını biliyorsun bu şekilde. Onu unutmuyorsun ve bu acı sizi bağlıyor." demişti.
Bulutun üstündeki kişiler tanrıdan çok eziyet gören rahiplere benziyorlardı zira durum o kadar ciddiydi ki özlerinin yok olması durumu bile söz konusuydu. Gece olana kadar her yer kararıyordu ancak Kaguya onlara karşı bir garez beslemediğinden geceleri aydınlık geçiyordu gündüzlere nazaran. Bu insanları çok fazla etkiliyordu doğal olarak.
Bu durumda en rahat kişi Goku denebilirdi, etrafına topladığı Shinkilere hikayeler anlatıp öğütler veriyor ve her zaman yaptığı gibi tarım işlerine devam ediyordu. Ketsuen kısa yürüyüşünün sonunda Susan'o nun yanına geldiğinde sözlerini söylemişti ancak Savaşın Tanrısı sesini çıkarmamıştı.
Yanına oturup yüzüne baktığında göz kapaklarına çok gerçekçi bir şekilde göz çizildiğini görmüştü. Muhtemelen saatlerdir uyuyordu oturduğu yerde. Ketsuen tam kalkacakken kolundan tutmuştu onu. Ellerinden dumanlar yükseliyordu, Ketsuen'in intikam duygusu Susan'o'nun da elini yakıyordu ancak gözleri kapalı bir şekilde "Sakinleşmeyi öğren genç tanrı." diye yanıt gelmişti. Hemen ardından kolu bir anda soğumaya başlamıştı. Öyle ki artık üzerine gelen yağmur damlaları donup düşüyordu. Susan'o onun aksine havayı donduracak kadar öfkeliydi belli ki.
Gözlerini açtıktan sonra garip gözlüklerini tekrar takmıştı. Kolunu bırakıp derin bir nefes aldıktan sonra "Tapınağındaki kitaplarda yazmayan şeyler var Bilgelik Tanrısı." demişti. Hemen ardından avuç içlerini açıp dizlerine koymuştu ve "Babam bu dünyayı yaratmadan önce annemle bir insan ruhu yarattılar. Yeşil saçlı ve sarı gözleri olan bir ruh. Genç bir kadın suretinde, tam olarak nasıl göründüğünü kimse bilmiyor. Ben doğmadan önce onun öldüğünü söylemişlerdi. Onu yaratırken sevgiyi de yaratmışlar, bu yüzden ona Ai ismini vermişler. İlk kelime de böylece Ai olmuş. Sonrasında da isimleri yaratmışlar, kendine İzanagi annemeyse İzanami. İsim verdikleri şeyler beden bulmuş, aslında isimlerin önemi bu. İsimler zaman ve mekanın üstündedir. Ruhları bir birine bağlar ve onlara sevgiyi verir." demişti. Bu sözlerinden sonra ellerini birleştirmiş ve "İsimler ruhları bir birine bağlarken sevgiyi de verir, sevgi tek taraflı acı anlamına gelirmiş başta. İnsanların ruhları farklı şeyler barındırır, bedenleri de bu yüzden onlara katlanmak yıkılmayacak bir beden olan tanrılara verilmiş bir hediye. Buna da aşk diyoruz." demişti. Ardından iki elini kenetlemişti "Aşk yaratıldığında, insanlar bir birine bağlanacak diye düşünmüş babam. Bir tanrı aşkı anlayamaz ancak onu hissetmesi için insan ruhuna isim verince acılarını yüklenebilir. Bir ailesi olamaz ancak bu acılara birlikte katlandıklarında aile olurlar." demişti. Ardından gülümseyerek Ketsuen'e bakmıştı "Shinkiler bizi unutmayacak ve minnettar olacak ailelerimizdir. Onları araç olarak gören kişiler için sadece üzülebilirim. Senin gibi benim de ailem çalındı ne yazık ki. Ben onun güvenliği için beklemeye razı oldum ancak savaş zamanı geldi. Bu nedenle sende bende buradayız. Acı konusuna gelince, en azından yaşadığını biliyorsun bu şekilde. Onu unutmuyorsun ve bu acı sizi bağlıyor." demişti.
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Ketsuen'in yağmuru buharlaştıracak kadar keskinleşmiş aurası öfkesinden kaynaklı değildi Savaş Tanrısının düşündüğünün aksine. İntikam Tanrısı olarak arzuladığı saf intikama tamamen erişen Ketsuen'in doğasının bir yansımasıydı bu sıcaklık. Ne öfkeyle kirlenmişti nede acıma duygusuyla. Tamamen saf bir intikamdı Ketsuen'in içinde hissettiği şey. Ketsuen, intikamının getirdiği felaketin ne denli büyük olacağını bilmesede, şu an iradesinin yıkılmayacak kadar güçlü olduğunu biliyordu. Uyuyan bir vahşi yaratık olarak kendisini nitelendiren Bilgelik Tanrısı, kesinlikle en tehlikeli dönemindeydi. Orochi, Ketsuen'in içinde yatan duygularını uyanmasına sebebiyet vermişti. Bunun sonuçlarını her şeyi bilen Tanrı olarak nitelendiren Ketsuen dahi bilmiyordu, ön göremediği bir şeylerin yaklaştığını hissedebiliyordu sadece. Yinede, Orochi'den intikam alma konusunda oldukça kararlıydı.
Kendisine geç cevap vermesinin ardında oldukça iyi bir makyaj ile çizilmiş açık görünen bir çift göz olduğunun farkındaydı Bilgelik Tanrısı. Yakından bakınca burada bulunduğu andan beri Savaş Tanrısının uyuduğuna inanıyordu. Ya savaş için güç topluyordu ya da başka bir şey, her halükarda bu Ketsuen'in dikkatini çekmişti. Onu kolundan tutup Suson'o konuşmaya başladığı andan beri tam olarak bunu düşünüyordu. Ametarasu ile yapacağı olası bir savaş galiba onu ziyadesiyle zora sokacaktı. Bundan öte kendi kanından olan ablasına karşıydı bu savaşı. Zor bir durum olmalıydı, en azından Ketsuen bunu bu şekilde yorumluyordu.
Ketsuen'in alevi, Savaş Tanrısının cisimleşmiş aurası ile oldukça zıttı. Suson'o dondururken, Ketsuen eritiyordu. Başta Suson'o kendisine dokunduğunda yanan elinin acısını, Ketsuen'in vücudunu soğuk ile yakarak karşılık veriyordu. Belki de sadece, burada sorunları olanın kendisi olmadığını göstermek istiyordu genç tanrıya. Ketsuen, bunu ne şekilde yorumlayacağını bilmesede, Suson'o ile konuşmak ona iyi geliyordu. Suson'o oldukça deneyimli ve Tanrılar arasında bile saygın bir tanrıydı. Ketsuen, onun aksine bin yaşını henüz doldurmamış, yeni cisimleşmiş bir Tanrıydı. Her şeyden öte bir mertebe farkı olmasına rağmen, özünde iyi bir adam olduğunu bildiği Suson'o ile konuşurken pekte çekinmiyordu. Aynı durumda olan bu iki Tanrı, ne kadar zıt görünselerde aslında aynıydılar bir o kadar da.
Savaş Tanrısını dikkatle dinlerken, aklına Toyotama-hime ve diğer Tanrılar gelmişti nedense. Hepsi çabalıyordu hatta Toyotama-hime'nin körlük durumu Ketsuen'in içini bile sızlatmıştı. İki ay önce kendiside bu kadar güçten düşmüştü. Şu an diğer Tanrılara göre oldukça iyi bir durumda olsada, onların çektikleri acıyı oldukça iyi biliyordu.
"Bir Bilgelik Tanrısı doğumuyla birlikte her şeyi bilseydi sanırım Bilgelik Tanrısı olmak hiç eğlenceli olmazdı. Öğrenmek en büyük gayem oldu her zaman. Bilgi sonsuzdur... Ve bizler bu sonsuzluk okyanusunda Bilgelik Tanrısı olsak bile bir damladan ötesi değiliz, dünya sırlarla dolu."
Hafifçe tebessüm eden Ketsuen, derin bir nefes almıştı. Suson'o söylediklerinde oldukça haklıydı... Ketsuen'in asırlardır anlamakta zorluk çektiği bu detayları oldukça iyi dillendirmişti.
Etrafına şöyle manalı manalı bakan Ketsuen, derin bir nefes aldıktan sonra;
"Herkes çok çabalıyor... Ama biraz fazla değil mi sence de? Buradaki herkes oldukça güçlü Tanrılar olsada, sınırlarımız var. Yorgun düşmüş bizler, cennette güç toplayan Tanrılara karşı sadece hislerimiz ve arzularımızla kazanamayız. Tedbirli olmak iyidir ama fazlası zarardır. Bence bir el atmanız gerek."
Ketsuen'in şahsi fikriydi ama şöyle bir etrafına baktığında buradaki çoğu Tanrının savaşta büyük sıkıntılar çekeceğini hissediyordu. İki aydır baygın olacak kadar kendini zorlayan Ketsuen, manasız zorlamanın sonuçlarını oldukça iyi biliyordu. Ve bu şekilde devam ederse büyük bir hezimetin onları beklediğini de biliyordu..
Kendisine geç cevap vermesinin ardında oldukça iyi bir makyaj ile çizilmiş açık görünen bir çift göz olduğunun farkındaydı Bilgelik Tanrısı. Yakından bakınca burada bulunduğu andan beri Savaş Tanrısının uyuduğuna inanıyordu. Ya savaş için güç topluyordu ya da başka bir şey, her halükarda bu Ketsuen'in dikkatini çekmişti. Onu kolundan tutup Suson'o konuşmaya başladığı andan beri tam olarak bunu düşünüyordu. Ametarasu ile yapacağı olası bir savaş galiba onu ziyadesiyle zora sokacaktı. Bundan öte kendi kanından olan ablasına karşıydı bu savaşı. Zor bir durum olmalıydı, en azından Ketsuen bunu bu şekilde yorumluyordu.
Ketsuen'in alevi, Savaş Tanrısının cisimleşmiş aurası ile oldukça zıttı. Suson'o dondururken, Ketsuen eritiyordu. Başta Suson'o kendisine dokunduğunda yanan elinin acısını, Ketsuen'in vücudunu soğuk ile yakarak karşılık veriyordu. Belki de sadece, burada sorunları olanın kendisi olmadığını göstermek istiyordu genç tanrıya. Ketsuen, bunu ne şekilde yorumlayacağını bilmesede, Suson'o ile konuşmak ona iyi geliyordu. Suson'o oldukça deneyimli ve Tanrılar arasında bile saygın bir tanrıydı. Ketsuen, onun aksine bin yaşını henüz doldurmamış, yeni cisimleşmiş bir Tanrıydı. Her şeyden öte bir mertebe farkı olmasına rağmen, özünde iyi bir adam olduğunu bildiği Suson'o ile konuşurken pekte çekinmiyordu. Aynı durumda olan bu iki Tanrı, ne kadar zıt görünselerde aslında aynıydılar bir o kadar da.
Savaş Tanrısını dikkatle dinlerken, aklına Toyotama-hime ve diğer Tanrılar gelmişti nedense. Hepsi çabalıyordu hatta Toyotama-hime'nin körlük durumu Ketsuen'in içini bile sızlatmıştı. İki ay önce kendiside bu kadar güçten düşmüştü. Şu an diğer Tanrılara göre oldukça iyi bir durumda olsada, onların çektikleri acıyı oldukça iyi biliyordu.
"Bir Bilgelik Tanrısı doğumuyla birlikte her şeyi bilseydi sanırım Bilgelik Tanrısı olmak hiç eğlenceli olmazdı. Öğrenmek en büyük gayem oldu her zaman. Bilgi sonsuzdur... Ve bizler bu sonsuzluk okyanusunda Bilgelik Tanrısı olsak bile bir damladan ötesi değiliz, dünya sırlarla dolu."
Hafifçe tebessüm eden Ketsuen, derin bir nefes almıştı. Suson'o söylediklerinde oldukça haklıydı... Ketsuen'in asırlardır anlamakta zorluk çektiği bu detayları oldukça iyi dillendirmişti.
Etrafına şöyle manalı manalı bakan Ketsuen, derin bir nefes aldıktan sonra;
"Herkes çok çabalıyor... Ama biraz fazla değil mi sence de? Buradaki herkes oldukça güçlü Tanrılar olsada, sınırlarımız var. Yorgun düşmüş bizler, cennette güç toplayan Tanrılara karşı sadece hislerimiz ve arzularımızla kazanamayız. Tedbirli olmak iyidir ama fazlası zarardır. Bence bir el atmanız gerek."
Ketsuen'in şahsi fikriydi ama şöyle bir etrafına baktığında buradaki çoğu Tanrının savaşta büyük sıkıntılar çekeceğini hissediyordu. İki aydır baygın olacak kadar kendini zorlayan Ketsuen, manasız zorlamanın sonuçlarını oldukça iyi biliyordu. Ve bu şekilde devam ederse büyük bir hezimetin onları beklediğini de biliyordu..
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Susan'o Ketsuen'i dinlerken ilk söylediklerinin ardından gülümsemişti sonrasında söylediklerini dinlerkense hafifçe çenesini okşamıştı bir kaç defa. Sorularının ve fikirlerinin sonuna geldiğinde elini cebine atmıştı ve bir kese çıkarmıştı. Keseyi Ketsuen'e vermişti, Ketsuen içini açıp baktığında sadece bir kaç gram tuz görmüştü.
Anlam veremez bir şekilde tuza odaklandığı sırada patlayan bir gezegen görmüştü, ve çığlıklar acılar. O sırada kalbi sıkışmıştı sonrasında Susan'o keseyi kapatıp elinden geri aldığında ancak kendine gelebilmişti.
Gözlerini tekrar kapamasının ardından keseyi cebine koyup "Üç kutsal emanet adı altında geçen eşyaların gücünü sadece ablam ve ben biliyoruz. Sana anlatmamda bir sakınca yok benim için. Pek sözünü açmadığımız için gizli kaldı ancak özel bir sebebi yok." demişti. Sonrasında derin bir nefes alıp "Babam o kadar güçlüydü ki bu dünyayı yaratmadan önce annemle dört tane daha yaratmıştı. Hiç birisi hoşuna gitmeyince Ai'yi mızrak haline sokup onların hepsini buna çevirdi. Tüm gezegenler bir kaç saniye içerisinde bu tuza dönüştü. Yaşayan ilk insan ruhları ve her şey. Hepsini sadece tek bir seferde tuz tabletlerine dönüştürdü ve yıldızlara çevirdi. Kutsal emanetler o mızrağın üç parçası. Birisi benim Shinkim olmak üzere çok tehlikeli silahlar. Hepsinin bir arada durmasına izin veremem. Annemin yanına gitme isteğim sadece bahane oldu." demişti.
Sözünün ikinci kısmına girerken yüzünü kara bulutlara çevirmiş ve "Kendini gizlemek için yaptığı bu bulutlar cennetin de epey gücünü alıyor. Muhtemelen silahların yerini biliyorlar ancak yok edecek güce sahip tek kişi yerinden kıpırdayamaz. Bu yüzden benim onlardan önce bulmam lazım. Yoksa burada bulunan her bir tanrı bir kaç tane tuza dönüşecek." demişti.
Söylediklerinde bir yalan sezmiyordu Ketsuen ancak hiç shinkisi olmayan Susan'o o silahları bulsa bile ne yapabilir tartışılırdı. Sırtında taşıdığı kılıç gayet normal demirden yapılmıştı, üzerinde hiç bir silahta yoktu bir tanrıyı öldürebilecek. Planı ne belli değildi ancak herkesin yıprandığının farkında değildi. Sadece kendi derdine düşmüş bir kral gibi görünüyordu; diğer tanrıların geleceğinden çok kendi silahını arıyordu.
Anlam veremez bir şekilde tuza odaklandığı sırada patlayan bir gezegen görmüştü, ve çığlıklar acılar. O sırada kalbi sıkışmıştı sonrasında Susan'o keseyi kapatıp elinden geri aldığında ancak kendine gelebilmişti.
Gözlerini tekrar kapamasının ardından keseyi cebine koyup "Üç kutsal emanet adı altında geçen eşyaların gücünü sadece ablam ve ben biliyoruz. Sana anlatmamda bir sakınca yok benim için. Pek sözünü açmadığımız için gizli kaldı ancak özel bir sebebi yok." demişti. Sonrasında derin bir nefes alıp "Babam o kadar güçlüydü ki bu dünyayı yaratmadan önce annemle dört tane daha yaratmıştı. Hiç birisi hoşuna gitmeyince Ai'yi mızrak haline sokup onların hepsini buna çevirdi. Tüm gezegenler bir kaç saniye içerisinde bu tuza dönüştü. Yaşayan ilk insan ruhları ve her şey. Hepsini sadece tek bir seferde tuz tabletlerine dönüştürdü ve yıldızlara çevirdi. Kutsal emanetler o mızrağın üç parçası. Birisi benim Shinkim olmak üzere çok tehlikeli silahlar. Hepsinin bir arada durmasına izin veremem. Annemin yanına gitme isteğim sadece bahane oldu." demişti.
Sözünün ikinci kısmına girerken yüzünü kara bulutlara çevirmiş ve "Kendini gizlemek için yaptığı bu bulutlar cennetin de epey gücünü alıyor. Muhtemelen silahların yerini biliyorlar ancak yok edecek güce sahip tek kişi yerinden kıpırdayamaz. Bu yüzden benim onlardan önce bulmam lazım. Yoksa burada bulunan her bir tanrı bir kaç tane tuza dönüşecek." demişti.
Söylediklerinde bir yalan sezmiyordu Ketsuen ancak hiç shinkisi olmayan Susan'o o silahları bulsa bile ne yapabilir tartışılırdı. Sırtında taşıdığı kılıç gayet normal demirden yapılmıştı, üzerinde hiç bir silahta yoktu bir tanrıyı öldürebilecek. Planı ne belli değildi ancak herkesin yıprandığının farkında değildi. Sadece kendi derdine düşmüş bir kral gibi görünüyordu; diğer tanrıların geleceğinden çok kendi silahını arıyordu.
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Ketsuen cisimleştiği o andan beri gerçekten zorlu bir döneme girmişti. Sanki aldığı her bir nefesin bedelini doğa ona acı çektirerek ödetiyordu. Bilgelik Tanrısı bu duruma yavaş yavaş alışmaya başlasada, bu durumun can sıkıcılığı konusunda yapabileceği hiçbir şey olmaması onu çileden çıkartıyordu. Kara bulutlarla dolu gökyüzünden düşen yağmur damlaları bile ona nedense şu an aldığı her bir nefesin bedeli olarak geliyordu. Belki bir paranoya dönemine girmişti ama bu bile oldukça doğaldı iki aylık süreçte yaşadıklarından sonra. Muhtemelen bu Tanrının yaşadıklarını bir insan yaşasa bunun sonucunda intihara başvurarak hayatını sonlandırabilirdi. Ama Ketsuen iradesi güçlü bir Tanrıydı ve zorluklara göğüs gererek daha güçlü olacağının bilincindeydi. İki ay önceki haliyle şimdi hali arasında bile gözle görülür bir fark varken, buna zıt bir şey düşünmek en büyük aptallık olurdu İntikam Tanrısı için.
Ketsuen, Suson'o ile olan sohbetini sürdürürken her bir cümlede yeni bir şey öğrenmenin mutluluğunu yaşıyordu. Hoş, şu an bu ruh halinde olmasada bu durum Bilgelik Tanrısının hoşuna gidiyordu. Tüm bu şeyleri geriden bıraktıktan sonra, rahat bir nefes alabileceği bir an olursa o anın bir kısmını Suson'o ile sohbet ederek geçirmek oldukça hoşuna giderdi bu yüce varlığın. Ama tam olarak onları neyin beklediğini bilmeyen Ketsuen için bu basit bir arzuydu sadece.
Savaş tanrısının kendisine uzattığı kaseyi göz ucuyla süzerken, bir yemeklik kadar tuzun kasenin içini doldurması Ketsuen'in ilk dikkatini çeken şey olmuştu. Tuza yavaş yavaş odaklarken bir kaç dakika kadar sonra bunu yaptığına lanet edeceğinin farkında bile değildi. Bu küçük tuz parçalarının ardında yatan mazi, Ketsuen'in nefesini kesecek kadar güçlü ve ulaşılamazdı. Ketsuen, korkunun farklı bir çeşidin daha tatmıştı an itibari ile. Ketsuen, buna sebep olacak güçten korkmuştu.
Aldığı nefesleri düzene sokmakla ve şaşkınlığını üzerinden atıp, düzgün bir yüz ifadesine bürünmekle uğraşmaktayken kulakları Savaş Tanrısında idi.
Suson'o gerçekten her bir kelimesi ile Bilginin timsali olan Ketsuen'e yeni bir şey öğretiyordu. Bundan öte şu an burada bulunan her bir Tanrı'dan daha fazla şeyi bilmenin ve bunların oluşturduğu o sorumluluğu bir tık daha fazla hissetmenin zorluklarını şimdiden yaşıyordu. Bu savaşa Mina için dahil olurken, savaşmak için başka sebepleri de vardı artık bu Tanrı'nın. Bu kadar güçlü bir silahın tekrardan bir araya getirilip, kullanılmasına göz yumamazdı.
"Büyük güç beraberinde büyük bir sorumluluk getirir. Savaş sadece daha büyük bir kaos ve karışıklık getirecek olsada, bu uğurda savaşmamak çok daha büyük bir kaosa sebep olacak. Henüz yeni cisimleşmiş bir Tanrı olarak ne kadar yardımım dokunur bilmiyorum ama bu davada tüm varlığımla arkanızda olduğumu bilmenizi isterim. "
Belki de bu sözleri bu sohbeti bitirecek sözlerdi. Aslında bu sohbeti devam ettirmenin manası yoktu. Ketsuen, ön göremediği bir şeye doğru gitsede bundan kaçmayacaktı.
Derin bir nefes aldı ve gözlerini ileriye dikti. Yakında büyük bir fırtına kopacaktı.
Ketsuen, Suson'o ile olan sohbetini sürdürürken her bir cümlede yeni bir şey öğrenmenin mutluluğunu yaşıyordu. Hoş, şu an bu ruh halinde olmasada bu durum Bilgelik Tanrısının hoşuna gidiyordu. Tüm bu şeyleri geriden bıraktıktan sonra, rahat bir nefes alabileceği bir an olursa o anın bir kısmını Suson'o ile sohbet ederek geçirmek oldukça hoşuna giderdi bu yüce varlığın. Ama tam olarak onları neyin beklediğini bilmeyen Ketsuen için bu basit bir arzuydu sadece.
Savaş tanrısının kendisine uzattığı kaseyi göz ucuyla süzerken, bir yemeklik kadar tuzun kasenin içini doldurması Ketsuen'in ilk dikkatini çeken şey olmuştu. Tuza yavaş yavaş odaklarken bir kaç dakika kadar sonra bunu yaptığına lanet edeceğinin farkında bile değildi. Bu küçük tuz parçalarının ardında yatan mazi, Ketsuen'in nefesini kesecek kadar güçlü ve ulaşılamazdı. Ketsuen, korkunun farklı bir çeşidin daha tatmıştı an itibari ile. Ketsuen, buna sebep olacak güçten korkmuştu.
Aldığı nefesleri düzene sokmakla ve şaşkınlığını üzerinden atıp, düzgün bir yüz ifadesine bürünmekle uğraşmaktayken kulakları Savaş Tanrısında idi.
Suson'o gerçekten her bir kelimesi ile Bilginin timsali olan Ketsuen'e yeni bir şey öğretiyordu. Bundan öte şu an burada bulunan her bir Tanrı'dan daha fazla şeyi bilmenin ve bunların oluşturduğu o sorumluluğu bir tık daha fazla hissetmenin zorluklarını şimdiden yaşıyordu. Bu savaşa Mina için dahil olurken, savaşmak için başka sebepleri de vardı artık bu Tanrı'nın. Bu kadar güçlü bir silahın tekrardan bir araya getirilip, kullanılmasına göz yumamazdı.
"Büyük güç beraberinde büyük bir sorumluluk getirir. Savaş sadece daha büyük bir kaos ve karışıklık getirecek olsada, bu uğurda savaşmamak çok daha büyük bir kaosa sebep olacak. Henüz yeni cisimleşmiş bir Tanrı olarak ne kadar yardımım dokunur bilmiyorum ama bu davada tüm varlığımla arkanızda olduğumu bilmenizi isterim. "
Belki de bu sözleri bu sohbeti bitirecek sözlerdi. Aslında bu sohbeti devam ettirmenin manası yoktu. Ketsuen, ön göremediği bir şeye doğru gitsede bundan kaçmayacaktı.
Derin bir nefes aldı ve gözlerini ileriye dikti. Yakında büyük bir fırtına kopacaktı.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Ketsuen sözlerini söylerken bulut git gide yavaşlamaya başlamıştı sonrasında Susan'o gülümsemiş ve "Hiç festival yapmadın değil mi?" demişti. Tapınak festivalleri tanrıları ve shinkileri normal insan formuna soktuğu için yazın belirli günlerinde tüm bölge tapınaklarında yapılırdı. Bunu biliyordu Ketsuen ancak demek istediğini tam da anlayamıyordu Savaşın Tanrısı'nın.
Bir kaç saniyelik sessizlikten sonra Haruchika ve Son Goku gelmişti. Susan'o ayağa kalkıp elini bir şey tutmaya hazırlar bir şekilde tutmuş ve kolunu geriye doğru germişti. "Hazırlıklar tamam değil mi?" demişti. Maymun tanrı başını bir iki defa sallayıp Haruchina'nın da aynı şekilde tepkisinden sonra Ketsuen'in kalbine sokmuştu elini. Ne olduğunu anlayamamıştı ancak kalbinin yerinden çıktığını hissediyordu.
Nefesi kesilip yere düştüğünde Susan'o elinde beyaz,mor,kırmızı ve yeşil renklerde parlayan bir boncuk tutuyordu. Sonrasında aynı şeyi Haruchina'ya yapmıştı. Ketsuen'in aksine yerinden bile kıpırdamamıştı shinki. Hemen ardından da Ketsuen'i omuzlamış ve ayağa kaldırmıştı. O ne olduğunu anlayamıyordu belki ancak iki boncuğu da cebine koyduktan sonra Susan'o elini Ketsuen'in omzuna koymuş ve "Ne tomoe ne de Kaina'yı kullanacak seviyedesin. Ben Savaşın Tanrısı Susan'o seni insan olarak kayıp güzelliğini bulana kadar ölümlü olarak dünyaya yolluyorum." demiş ve elini Ketsuen'in omzundan kaldırdığında kendini bir anda ormanın içerisinde bulmuştu insan tanrı.
Haruchina sırtında tuttuğu katanalardan ikisini çıkarıp Ketsuen'e uzattıktan sonra "Saygısızlık olarak algılamayın ancak dünyaya geldiğinizden beri eğitim yapmadınız. Bu yüzden sizi gerçek bir savaşçı ve bilge yapacak bir yolculuğa ihtiyacınız olduğu kararını aldı diğer tanrılar." demişti.
Bir kaç saniyelik sessizlikten sonra Haruchika ve Son Goku gelmişti. Susan'o ayağa kalkıp elini bir şey tutmaya hazırlar bir şekilde tutmuş ve kolunu geriye doğru germişti. "Hazırlıklar tamam değil mi?" demişti. Maymun tanrı başını bir iki defa sallayıp Haruchina'nın da aynı şekilde tepkisinden sonra Ketsuen'in kalbine sokmuştu elini. Ne olduğunu anlayamamıştı ancak kalbinin yerinden çıktığını hissediyordu.
Nefesi kesilip yere düştüğünde Susan'o elinde beyaz,mor,kırmızı ve yeşil renklerde parlayan bir boncuk tutuyordu. Sonrasında aynı şeyi Haruchina'ya yapmıştı. Ketsuen'in aksine yerinden bile kıpırdamamıştı shinki. Hemen ardından da Ketsuen'i omuzlamış ve ayağa kaldırmıştı. O ne olduğunu anlayamıyordu belki ancak iki boncuğu da cebine koyduktan sonra Susan'o elini Ketsuen'in omzuna koymuş ve "Ne tomoe ne de Kaina'yı kullanacak seviyedesin. Ben Savaşın Tanrısı Susan'o seni insan olarak kayıp güzelliğini bulana kadar ölümlü olarak dünyaya yolluyorum." demiş ve elini Ketsuen'in omzundan kaldırdığında kendini bir anda ormanın içerisinde bulmuştu insan tanrı.
Haruchina sırtında tuttuğu katanalardan ikisini çıkarıp Ketsuen'e uzattıktan sonra "Saygısızlık olarak algılamayın ancak dünyaya geldiğinizden beri eğitim yapmadınız. Bu yüzden sizi gerçek bir savaşçı ve bilge yapacak bir yolculuğa ihtiyacınız olduğu kararını aldı diğer tanrılar." demişti.
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Ketsuen, bir varlıktı. İnsanlar tarafından oluşturulmuş ve yine insanların ona olan inancı sayesinde cisimleşebilmiş bir varlıktı. Ketsuen'e göre işin ilginç bir tarafı vardı. İnsanlar ve onlara ev sahipliği yapan bu dünya ilk Tanrılar tarafından yaratılmıştı. Ama bundan sonraki süreçte, İnsanlar kendilerini yaratan varlıklar kadar yüce olan varlıkları inanma yetileri ile yaratmaya başlamıştı. Bu bulutlar üzerinde savaşa giden Tanrılar arasındaki en yaşlısı bile bu şekilde oluşmuştu. Ketsuen de bu döngünün bir parçasıydı. Yaratanlar, yaratılan konumuna düşmüştü. Ve yaratılan bu Tanrıların ne kadar güçlü olacağı yine onu yaratan ve inanan insanlara bağlıydı. Ketsuen, esasında yüce olanın kendisi mi yoksa insanlar mı olduğunu tam olarak anlayamıyordu. Bilgelik Tanrısı için bu İzanami ile İzanagi'nin arkasında bıraktığı en büyük gizemdi. Belki bunun böyle olmasını onlar istemişti ama yinede, tuhaftı. Öyle ki bir insan ruhu olan Shinkiler ile Tanrılar arasında ciddi bir güç farkı vardı. Eşit şartlarda bu iki varlığın yapacağı mücadelede Ketsuen ve diğer Tanrıların bir şansı yoktu. Peki, tapılan bu varlıkların yüce olmasının ardında yatan sebep neydi? Ketsuen, kendisin insanlar ve Shinkilerden ayıran şeyin ne olduğunu tam olarak bilmek istiyordu. Tanrılar, kirlenmiş ruhlardan korkan insanların korkusundan açığa çıkan basit varlıklardan ötesi değildi Ketsuen'in gözünde. En basit varlıklar Bilgelik Tanrısına göre kendileriydi. Bu karmaşık ve çözülemez düzenin, en basit varlıklarının kendileri olduğuna inanıyordu.
976 yıldır gözü insanların üzerinde olan Ketsuen, kendisine tapan insanlar arasında ona bir kere bile işler rayında gittiğinde seslenen bir inanı olduğunu görmemişti. Her zaman zor anında, işleri düştüğünde kendisine koşan insanlar için basit bir araç, köleden ötesi olmadıklarının farkındaydı Ketsuen. İsimlerinin başında 'Tanrı' ibaresi olmasının bir manası yoktu Bilgelik Tanrısına göre, ona göre gerçekten bu hiyerarşik düzende son sıradaydılar.
Bundan ötürü Ketsuen kaprisleri olan bir Tanrı değildi. Kendini haklı olarak diğer varlıklardan üstün gördüğü noktalar olsada bunlar kişisel şeylerden oluşan egolardı. Genel olarak 'Tanrı' ibaresinden oluşan bir kompleks ya da ego barındırmıyordu içinde Ketsuen. Daha çok kişisel ve haklı bir takım egoları vardı.
Yağmur damlarının ardında bıraktığı yoğun nemi aldığı derin nefeslerle birlikte içine çeken İntikam Tanrısı için bu sohbet sonlasada, Suson'o için sonlanmamış gibiydi. Savaş Tanrısı konuşmayı aniden farklı bir noktaya çekerek Bilgelik Tanrısını ziyadesiyle şaşırtmıştı. Festivalin tam olarak ne olduğunu bilsede bu kavramdan çok uzak olan sohbetlerinin bir anda tam olarak bu konuya kaymasına bir sebep bulamıyordu. Aklına gelen türlü türlü düşünceler Bilgelik Tanrısını ziyadesiyle rahatsız etsede, arkadan gelen adım sesleri dikkati biraz dağılmıştı. Haruchika ve Maymun Tanrının bir anda ortaya çıkıp, sohbete dahil olması gerçekten şaşırtıcı şeylerdi. Ketsuen bir şeylerin döndüğünün farkında olsada ve tam olarak bu olayların içerisinde kendisininde olduğunu hissetsede bir yorumda bulunamıyordu.
Göz kapaklarını açıp kapattığı o saliselik arada kalbine giren elin şoku ile sarsılmıştı Ketsuen. Çektiği acı bir yana, hissettiği şaşkınlık ve şok daha çok beynini meşgul eden detaylardı. Gözleri oldukça büyümüş ve saçları öne doğru düşmüş Ketsuen'in kan kırmızısı gözleri siyah saçlarının arasından oldukça ürkütücü duruyordu.
Tüm anıları, özellikle Mina ile geçirdiği zamanları kapsayan anıları zihninden bir film şeridi gibi akarken, Ketsuen'in gözlerinden bir kaç damla yaşın akması an meselesiydi. Girdiği şok durumunu eğer o bir kaç saniye içerisinde durduramasaydı muhtemelen bir insan gibi göz yaşı dökecekti bu Tanrı. Ve döktüğü bu göz yaşları kara bulutlardan akan yağmur damlalarının arasında kaybolup gidecekti. Neyse ki öyle olmamıştı. Suson'o elini çektiğinde yere yalpalanan Ketsuen o süreç boyunca alamadığı nefeslerin acısını tek bir nefeste çıkartmış ve Savaş Tanrısının ellerindeki boncuklara göz atmıştı önce. Bu farklı renklerdeki boncukların tam olarak ne anlama geldiğini biliyordu Bilgelik Tanrısı. Bu yüzden çok vakit kaybetmeden sorgulayıcı bakışlarını Savaş Tanrısına çevirmişti.
Tek istediği bir nedendi.
O bir cevap istercesine süzerken Savaş Tanrısını o bunla kalmamış ve gayri resmi Shinkisi olan Haruchina'ya da aynı şeyi yapmıştı. Kendisinin aksine bu süreci oldukça doğal bir şeymiş gibi karşılayan Haruchina'ya şaşırmış bakışlarla bakarken, bu bakışlarının tekrardan Susono'ya dönmesiyle sorgucu bir ifade takınması anlık olmuştu.
Ziyadesiyle dinç olan Haruchina Ketsuen'i yerden kaldırmakla uğraşırken, bakışları Suson'o üzerinde olan Ketsuen'in bu cabası işe yaramış olmalıydı ki, kendisine baston görevi gören Haruchina'nın varlığı ile iki ayağının üzerinde durabilen Bilgelik Tanrısı, elini omzuna koyan Savaş Tanrısından cevapları almaya başlamıştı.
İzanagi'nin soyundan gelenin sözleri tamamladığında Ketsuen tüm bunların farkında olduğu için bir tepki vermeye bile kalkmamıştı. Suson'o usulca elini omzundan çektiğinde, o sırada gözleri kapalı olan Ketsuen gözlerini yavaşça açmıştı. Kendisin bir ormanda, Haruchina ile baş başa bulduğunda aklına Savaş Tanrısının 'festival' lafı gelmişti. Bu andan itibaren konuşmaya başlayan Haruchina'nın sözleri ise, Bilgelik Tanrısının aklına gelen şeyi doğrulayan cümlelerden ibaretti.
Çenesini çaresizlikle sıvazlayan Ketsuen, ormanın ilerisine bakarken Haruchina'ya bir cevap vermesi gerektiğinin farkındaydı. "Doğruları söylemek saygısızlık değildir. Hele ki kişi bunun farkında ise, bu kesinlikle saygısızlık değildir. Eğer Suson'o bunu uygun gördüyse, esaret altındaki Mina'yı kurtarmak için bu süreci en iyi şekilde atlatıp Orochi'ye olan intikam sözümü tutacağım. Eğer Mina'yı kurtarmak için daha iyi olmam gerekiyorsa, bu fani yaşam beni daha güçlü yapacaksa... İnsan ruhu olan sen Haruchina, bana yol göster. Bana öğret, bu fani yaşamda rehberim ol." Sözlerini tamamladığında kendisine uzatılan iki Katana'yı alan Ketsuen, oldukça kararlıydı. Sadece bu kararlılığı gözlerine değil, vücuduna, duruşuna dahi yansımıştı.
976 yıldır gözü insanların üzerinde olan Ketsuen, kendisine tapan insanlar arasında ona bir kere bile işler rayında gittiğinde seslenen bir inanı olduğunu görmemişti. Her zaman zor anında, işleri düştüğünde kendisine koşan insanlar için basit bir araç, köleden ötesi olmadıklarının farkındaydı Ketsuen. İsimlerinin başında 'Tanrı' ibaresi olmasının bir manası yoktu Bilgelik Tanrısına göre, ona göre gerçekten bu hiyerarşik düzende son sıradaydılar.
Bundan ötürü Ketsuen kaprisleri olan bir Tanrı değildi. Kendini haklı olarak diğer varlıklardan üstün gördüğü noktalar olsada bunlar kişisel şeylerden oluşan egolardı. Genel olarak 'Tanrı' ibaresinden oluşan bir kompleks ya da ego barındırmıyordu içinde Ketsuen. Daha çok kişisel ve haklı bir takım egoları vardı.
Yağmur damlarının ardında bıraktığı yoğun nemi aldığı derin nefeslerle birlikte içine çeken İntikam Tanrısı için bu sohbet sonlasada, Suson'o için sonlanmamış gibiydi. Savaş Tanrısı konuşmayı aniden farklı bir noktaya çekerek Bilgelik Tanrısını ziyadesiyle şaşırtmıştı. Festivalin tam olarak ne olduğunu bilsede bu kavramdan çok uzak olan sohbetlerinin bir anda tam olarak bu konuya kaymasına bir sebep bulamıyordu. Aklına gelen türlü türlü düşünceler Bilgelik Tanrısını ziyadesiyle rahatsız etsede, arkadan gelen adım sesleri dikkati biraz dağılmıştı. Haruchika ve Maymun Tanrının bir anda ortaya çıkıp, sohbete dahil olması gerçekten şaşırtıcı şeylerdi. Ketsuen bir şeylerin döndüğünün farkında olsada ve tam olarak bu olayların içerisinde kendisininde olduğunu hissetsede bir yorumda bulunamıyordu.
Göz kapaklarını açıp kapattığı o saliselik arada kalbine giren elin şoku ile sarsılmıştı Ketsuen. Çektiği acı bir yana, hissettiği şaşkınlık ve şok daha çok beynini meşgul eden detaylardı. Gözleri oldukça büyümüş ve saçları öne doğru düşmüş Ketsuen'in kan kırmızısı gözleri siyah saçlarının arasından oldukça ürkütücü duruyordu.
Tüm anıları, özellikle Mina ile geçirdiği zamanları kapsayan anıları zihninden bir film şeridi gibi akarken, Ketsuen'in gözlerinden bir kaç damla yaşın akması an meselesiydi. Girdiği şok durumunu eğer o bir kaç saniye içerisinde durduramasaydı muhtemelen bir insan gibi göz yaşı dökecekti bu Tanrı. Ve döktüğü bu göz yaşları kara bulutlardan akan yağmur damlalarının arasında kaybolup gidecekti. Neyse ki öyle olmamıştı. Suson'o elini çektiğinde yere yalpalanan Ketsuen o süreç boyunca alamadığı nefeslerin acısını tek bir nefeste çıkartmış ve Savaş Tanrısının ellerindeki boncuklara göz atmıştı önce. Bu farklı renklerdeki boncukların tam olarak ne anlama geldiğini biliyordu Bilgelik Tanrısı. Bu yüzden çok vakit kaybetmeden sorgulayıcı bakışlarını Savaş Tanrısına çevirmişti.
Tek istediği bir nedendi.
O bir cevap istercesine süzerken Savaş Tanrısını o bunla kalmamış ve gayri resmi Shinkisi olan Haruchina'ya da aynı şeyi yapmıştı. Kendisinin aksine bu süreci oldukça doğal bir şeymiş gibi karşılayan Haruchina'ya şaşırmış bakışlarla bakarken, bu bakışlarının tekrardan Susono'ya dönmesiyle sorgucu bir ifade takınması anlık olmuştu.
Ziyadesiyle dinç olan Haruchina Ketsuen'i yerden kaldırmakla uğraşırken, bakışları Suson'o üzerinde olan Ketsuen'in bu cabası işe yaramış olmalıydı ki, kendisine baston görevi gören Haruchina'nın varlığı ile iki ayağının üzerinde durabilen Bilgelik Tanrısı, elini omzuna koyan Savaş Tanrısından cevapları almaya başlamıştı.
İzanagi'nin soyundan gelenin sözleri tamamladığında Ketsuen tüm bunların farkında olduğu için bir tepki vermeye bile kalkmamıştı. Suson'o usulca elini omzundan çektiğinde, o sırada gözleri kapalı olan Ketsuen gözlerini yavaşça açmıştı. Kendisin bir ormanda, Haruchina ile baş başa bulduğunda aklına Savaş Tanrısının 'festival' lafı gelmişti. Bu andan itibaren konuşmaya başlayan Haruchina'nın sözleri ise, Bilgelik Tanrısının aklına gelen şeyi doğrulayan cümlelerden ibaretti.
Çenesini çaresizlikle sıvazlayan Ketsuen, ormanın ilerisine bakarken Haruchina'ya bir cevap vermesi gerektiğinin farkındaydı. "Doğruları söylemek saygısızlık değildir. Hele ki kişi bunun farkında ise, bu kesinlikle saygısızlık değildir. Eğer Suson'o bunu uygun gördüyse, esaret altındaki Mina'yı kurtarmak için bu süreci en iyi şekilde atlatıp Orochi'ye olan intikam sözümü tutacağım. Eğer Mina'yı kurtarmak için daha iyi olmam gerekiyorsa, bu fani yaşam beni daha güçlü yapacaksa... İnsan ruhu olan sen Haruchina, bana yol göster. Bana öğret, bu fani yaşamda rehberim ol." Sözlerini tamamladığında kendisine uzatılan iki Katana'yı alan Ketsuen, oldukça kararlıydı. Sadece bu kararlılığı gözlerine değil, vücuduna, duruşuna dahi yansımıştı.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Haruchina Ketsuen'i dinlerken epeyce sakin görünüyordu, sözleri bittikten sonra elini kendi göğüsüne sokup yeşil bir boncuk çıkarmıştı ardından onu avucuna koymuş ve kapatıp açmıştı yumruğunu. Ketsuen tekrar baktığında elinin boş olduğunu görmüştü. Haruchina açıklamak için "Zen bildiğiniz gibi aslında boncuk sözünden türemiştir. Ben seppuku yaparken ölmeyi çoktan kabul etmiştim bu nedenle ruhumda birden fazla hayat yeşerdi. Bana isim verirken acı çekmenizin nedeni de sizin kendi gücünüzü ve kimliğini kabul edip hayatınızın sonu olduğunu tam anlamıyla idrak edememekti. Bir tanrının zen düsturu insandan farklıdır. Temel sebebi içinde her rengi barındırmasıdır. Pek tabi bazı renkler diğerlerinden baskın bu nedenle tanrıların farklı görevleri var." demişti bir öğretmen edasıyla.
Bu durum Ketsuen için oldukça garipti, zira isim verdiği shinki geçmişini hatırlıyordu. Bunun olmaması gerekiyordu ve ya bu kadar bilgili olmaması. Bu durum onu tedirgin ederken bulundukları ormanda güneşin olduğunu görmüştü. Geldikleri yerde güneş tamamen kendini kapamıştı ve sürekli yağmur yağıyordu.
Etrafa baktığında ağaçların arkasından kendisinden bir tane daha görmüştü, Ketsuen gibi giyinmiş onun gibi yürüyen, kokan, bakan başka bir Ketsuen. Kahramanımızın önüne geçip gülümsemişti kibirli bir şekilde sonrasında da "Düşünecek olursak burası aslında var olmayan bir yer, fani olmak ölümlü olmaktır bu yüzden burada ölebilirsin. Tekrar düşündüğünde buranın neresi olduğunu anlayabilirsin." demişti, Ketsuen fark etmişti ki bulunduğu yer kendi zihniydi.
O sırada ikinci Ketsuen yok olmuştu ve Haruchika bir iki kere aksırıp söze girmişti "Bilgelik tanrısının zihni pek tabi dünyadaki her bilgiyle doludur o yüzden fani olarak dünyaya inmek bir işe yaramaz zira orada bulacağı bilgiler muhtemelen on bin yıllık arşivlerdeki bilgilerdir. Kayıp güzelliğin ne olduğunu bulmak için de kendi içinde yolculuk yapmak önemlidir." demişti. Sonrasında kendini Toyotomi köyünde bulmuştu Ketsuen. Buranın neresi olduğunu biliyordu zira Haruchika'nın anıları zihnindeydi.
Hemen ardından Haruchikna başını eğmiş ve "Susan'o-sama düşünmeye başladı sonra, kendi ölümünü kabullendirecek bir eğitim geçirmiş bir ruhun anılarının derinliklerine inmek aradığınız şeyi bulmaya yardımcı olabilir belki de." demişti. Sonrasında başını çevirmiş ve uzun başakların arasında daire içinde dövüşen insanları izlemeye başlamıştı. Haruchina'da oradaydı. Henüz çok küçük bir çocuktu ve babasını izliyordu. Babası üç kişinin ortasında ellerinde tahta kılıçlar olan samuraylarla dövüşüyordu. O sırada Ketsuen'i görünce eliyle gelmesini işaret etmişti "Dikileceğine biraz gelip sende denesene ya?" demişti köylü ağızıyla.
Not:
Köylü ağızı ve saygılı konuşma arasındaki farkı açıklayayım;
Saygılı konuşmada Japonca'da belirli kalıptaki ekler kullanılıyor -aru -dearu -gozaru gibi, köylülerse bunun aksine -nacha -cha gibi ekler getiriyor sözlerin sonuna.
Bu durum Ketsuen için oldukça garipti, zira isim verdiği shinki geçmişini hatırlıyordu. Bunun olmaması gerekiyordu ve ya bu kadar bilgili olmaması. Bu durum onu tedirgin ederken bulundukları ormanda güneşin olduğunu görmüştü. Geldikleri yerde güneş tamamen kendini kapamıştı ve sürekli yağmur yağıyordu.
Etrafa baktığında ağaçların arkasından kendisinden bir tane daha görmüştü, Ketsuen gibi giyinmiş onun gibi yürüyen, kokan, bakan başka bir Ketsuen. Kahramanımızın önüne geçip gülümsemişti kibirli bir şekilde sonrasında da "Düşünecek olursak burası aslında var olmayan bir yer, fani olmak ölümlü olmaktır bu yüzden burada ölebilirsin. Tekrar düşündüğünde buranın neresi olduğunu anlayabilirsin." demişti, Ketsuen fark etmişti ki bulunduğu yer kendi zihniydi.
O sırada ikinci Ketsuen yok olmuştu ve Haruchika bir iki kere aksırıp söze girmişti "Bilgelik tanrısının zihni pek tabi dünyadaki her bilgiyle doludur o yüzden fani olarak dünyaya inmek bir işe yaramaz zira orada bulacağı bilgiler muhtemelen on bin yıllık arşivlerdeki bilgilerdir. Kayıp güzelliğin ne olduğunu bulmak için de kendi içinde yolculuk yapmak önemlidir." demişti. Sonrasında kendini Toyotomi köyünde bulmuştu Ketsuen. Buranın neresi olduğunu biliyordu zira Haruchika'nın anıları zihnindeydi.
Hemen ardından Haruchikna başını eğmiş ve "Susan'o-sama düşünmeye başladı sonra, kendi ölümünü kabullendirecek bir eğitim geçirmiş bir ruhun anılarının derinliklerine inmek aradığınız şeyi bulmaya yardımcı olabilir belki de." demişti. Sonrasında başını çevirmiş ve uzun başakların arasında daire içinde dövüşen insanları izlemeye başlamıştı. Haruchina'da oradaydı. Henüz çok küçük bir çocuktu ve babasını izliyordu. Babası üç kişinin ortasında ellerinde tahta kılıçlar olan samuraylarla dövüşüyordu. O sırada Ketsuen'i görünce eliyle gelmesini işaret etmişti "Dikileceğine biraz gelip sende denesene ya?" demişti köylü ağızıyla.
Not:
Köylü ağızı ve saygılı konuşma arasındaki farkı açıklayayım;
Saygılı konuşmada Japonca'da belirli kalıptaki ekler kullanılıyor -aru -dearu -gozaru gibi, köylülerse bunun aksine -nacha -cha gibi ekler getiriyor sözlerin sonuna.
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Bir Tanrı tam olarak bu anda şunu düşünebilirdi pek ala; bir fani yaşam ne kadar zor olabilir ki? Bir Tanrı bunu düşünebilirdi ama Ketsuen kesinlikle böyle düşünmüyordu. İnsan olmanın zorluklarının farkında olarak bulunduğu durumu yadırgamayı bırak, bu durumun üzerinde oluşturduğu baskıdan hafiften korkuyordu. İnsan olmak önemli bir mertebeydi Bilgelik Tanrısı için şüphesiz ki ama Ketsuen insan olarak yaşamını sürdürmeyi kesinlikle istemezdi. Tanrı olarak yaratılan Ketsuen, esasında halinden memnundu. Tek kafasını karıştıran nokta, bu ilginç düzendi. Yinede bu düzene baş kaldıracak kadar güçlü ya da asi değildi. Tüm bunlar kafasını kurcalayan bir takım sorunlardı sadece. Ne bundan az ne de bundan öte.
Gereksiz duygularından sıyrılan Ketsuen, Haruchina'yı dinlerken ziyadesiyle boş bakıyordu. Haruchina için Bilgelik Tanrısının ne histe olduğunu, ne düşündüğünü anlamak imkansız sayılacak derecede zor olmalıydı. Ketsuen'nin bu konudaki ciddiyeti ve kararlılığı öyle seviyelere ulaşmıştı ki, içten içe garipsediği o durumu yüzüne vurmamıştı. Haruchina'nın geçmişini hatırlaması ve bu kadar bilgi sahibi olması, Ketsuen'i tuhaf hislere kapılmasına sebebiyet veriyordu. Suson'o ile yaptığı sohbetin ardından bir kez daha Bilginin temsili olan Ketsuen, tam olarak öyle hissedemiyordu.
Güneş olmayan bir yerden, güneş olan bir yere geldiğinde Ketsuen ilk şüphesini yakalamıştı. Kafasına şimdilik bunu pek fazla takmasada, gözleriyle etrafına bakarken kendisini görmüştü. Kibirli gülümsemesi ile karşısında duran kişi kendisinin bir yansımasıydı Ketsuen için. Yüzünden ne düşündüğü belli olmayan Ketsuen, kendi yansımasının sözlerinin ardından fark ettiği bu detay sonrası içten içe kendisine kızmıştı. Yinede, kendi yansımasına bir çift lafı olacak Bilgelik Tanrısı tam ağzını açacakken yansıması ortadan kaybolmuştu bir anda. Gözlerini o andan itibaren öksürerek dikkat çekmeye çalışan Haruchina'ya çevirince söylemekte olduğu sözlere hak vermişti. Pek tabi yine gözlerini açıp kapayınca kadar kendini başka bir yerde bulunca, Ketsuen hâlâ aynı ifadesizliği ile tepkisizliğini korumuştu. Toyotomi köyünde, Haruchika adlı samurayın küçüklüğündeydi. Bunun farkında olsada, tam olarak sebebini bilmiyordu.
En azından Haruchina konuşana kadar.
Sebebini öğrenip, bir kez daha Suson'o-sama'nın sözlerine aracı olan Haruchina'ya hak vermiş olan Ketsuen, ifadesiz bakışları ile etrafını süzerken dövüşmekte olan insanları süzmüştü. Belli bir ahenkte ve formda ellerindeki tahta kılıçlarla birbirleriyle dövüşen dört insan sayabilmişti. Üç kişi hala toy ve deneyimsiz görünsede, Haruchina'nın babası olduğunu bildiği adam oldukça deneyimliydi ve üç kişi ile baş edebiliyordu. Haruchika'nın bu kadar büyük bir samuray olmasına pekte şaşırmaması gerektiğini bu anıları izlerken fark edebilmişti Ketsuen. Aynı Haruchika'dan oğluna miras kaldığı gibi, Haruchika'ya da babasından miras kalmış olmalıydı bu sorumluluk.
Esasında kuşaklar boyu insan soyunun devam edebilmesindeki sebep buydu Bilgelik Tanrısına göre. İnsanlar ölümleriyle birlikte sadece maddi değeri olan şeyler değil, manevi sorumluluklarda bırakıyorlardı arkalarında.
Derin bir nefes alan Ketsuen, dövüşü dikkatlice izlerken bir anda kendisinine bakılması ve seslenilmesi ile irkilmişti. Esasında başta kendi üzerine alınmayan Ketsuen yakın çevresine şöyle bir usulca bakmıştı; ama kendisinden başka kimsenin olmadığını görünce, gerçekten seslenilen kişinin kendisi olduğunu anlamıştı.
Haruchina'ya göz ucuyla bakış atarken sakin adımlarla oraya doğru adımlıyordu. Bu beklemediği bir şeydi ama ayak uyduramayacağı kadar ani değildi.
Olayları akışına bırakacak olan Ketsuen ayak uyduracaktı sadece. Eline tahtadan bir kılıç tokuşturulursa çarpışacak, soru sorulursa adabıyla cevaplayacaktı.
Gereksiz duygularından sıyrılan Ketsuen, Haruchina'yı dinlerken ziyadesiyle boş bakıyordu. Haruchina için Bilgelik Tanrısının ne histe olduğunu, ne düşündüğünü anlamak imkansız sayılacak derecede zor olmalıydı. Ketsuen'nin bu konudaki ciddiyeti ve kararlılığı öyle seviyelere ulaşmıştı ki, içten içe garipsediği o durumu yüzüne vurmamıştı. Haruchina'nın geçmişini hatırlaması ve bu kadar bilgi sahibi olması, Ketsuen'i tuhaf hislere kapılmasına sebebiyet veriyordu. Suson'o ile yaptığı sohbetin ardından bir kez daha Bilginin temsili olan Ketsuen, tam olarak öyle hissedemiyordu.
Güneş olmayan bir yerden, güneş olan bir yere geldiğinde Ketsuen ilk şüphesini yakalamıştı. Kafasına şimdilik bunu pek fazla takmasada, gözleriyle etrafına bakarken kendisini görmüştü. Kibirli gülümsemesi ile karşısında duran kişi kendisinin bir yansımasıydı Ketsuen için. Yüzünden ne düşündüğü belli olmayan Ketsuen, kendi yansımasının sözlerinin ardından fark ettiği bu detay sonrası içten içe kendisine kızmıştı. Yinede, kendi yansımasına bir çift lafı olacak Bilgelik Tanrısı tam ağzını açacakken yansıması ortadan kaybolmuştu bir anda. Gözlerini o andan itibaren öksürerek dikkat çekmeye çalışan Haruchina'ya çevirince söylemekte olduğu sözlere hak vermişti. Pek tabi yine gözlerini açıp kapayınca kadar kendini başka bir yerde bulunca, Ketsuen hâlâ aynı ifadesizliği ile tepkisizliğini korumuştu. Toyotomi köyünde, Haruchika adlı samurayın küçüklüğündeydi. Bunun farkında olsada, tam olarak sebebini bilmiyordu.
En azından Haruchina konuşana kadar.
Sebebini öğrenip, bir kez daha Suson'o-sama'nın sözlerine aracı olan Haruchina'ya hak vermiş olan Ketsuen, ifadesiz bakışları ile etrafını süzerken dövüşmekte olan insanları süzmüştü. Belli bir ahenkte ve formda ellerindeki tahta kılıçlarla birbirleriyle dövüşen dört insan sayabilmişti. Üç kişi hala toy ve deneyimsiz görünsede, Haruchina'nın babası olduğunu bildiği adam oldukça deneyimliydi ve üç kişi ile baş edebiliyordu. Haruchika'nın bu kadar büyük bir samuray olmasına pekte şaşırmaması gerektiğini bu anıları izlerken fark edebilmişti Ketsuen. Aynı Haruchika'dan oğluna miras kaldığı gibi, Haruchika'ya da babasından miras kalmış olmalıydı bu sorumluluk.
Esasında kuşaklar boyu insan soyunun devam edebilmesindeki sebep buydu Bilgelik Tanrısına göre. İnsanlar ölümleriyle birlikte sadece maddi değeri olan şeyler değil, manevi sorumluluklarda bırakıyorlardı arkalarında.
Derin bir nefes alan Ketsuen, dövüşü dikkatlice izlerken bir anda kendisinine bakılması ve seslenilmesi ile irkilmişti. Esasında başta kendi üzerine alınmayan Ketsuen yakın çevresine şöyle bir usulca bakmıştı; ama kendisinden başka kimsenin olmadığını görünce, gerçekten seslenilen kişinin kendisi olduğunu anlamıştı.
Haruchina'ya göz ucuyla bakış atarken sakin adımlarla oraya doğru adımlıyordu. Bu beklemediği bir şeydi ama ayak uyduramayacağı kadar ani değildi.
Olayları akışına bırakacak olan Ketsuen ayak uyduracaktı sadece. Eline tahtadan bir kılıç tokuşturulursa çarpışacak, soru sorulursa adabıyla cevaplayacaktı.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Başta anlamasa da sonrasında kendisine seslenildiğini fark etmişti Ketsuen, yavaş adımlarla adamın yanına geldikten sonra ayak uydurmak için kılıcını sallamaya başlamıştı ancak tahta kılıcın git gide ağırlaştığını fark etmişti. Bu git gide büyük bir sorun oluyordu zira biraz daha kılıcı tutmaya devam ederse taşıyamayacağı kadar ağır olacağından dolayı istemsizce bırakmıştı.
Bu sırada sadece basit temelleri yapmışlardı. Yaşlı adam bunu yaparken oldukça sakin ve yavaş yapmıştı. Ketsuen elinden kılıcını düşürdükten sonraysa ense köküne yediği darbe yüzünden yere düşmüştü. Normal şartlarda böyle bir darbe yese kılıç kırılır ve ortadan ikiye ayrılırdı ancak bu sefer yere düşen kendisi olmuştu.
Yere düşüp elleri ve dizleri üzerinde dururken "Mina'ya verdiğin öğüdü kendin kullanmıyorsun genç adam, burada sıkışıp kalmak belki de işine geliyordur?" demiş ve sonrasında oldukça sert bir şekilde sırtına vurup yere düşürmüştü.
Bu sırada Haruchina yanına gelmiş ve elini uzatıp Ketsuen'i ayağa kaldırmıştı. Üstünü başını silkelemişti samuray ruhu sonrasında da yaşlı adama başıyla işaret verip ortamdan ayrılmak üzere geldikleri yolu tutmuştu ikili.
Köyün içinde yürürken Ketsuen herkesin var gücüyle işlerini en iyi şekilde yapmaya çalıştığını görmüştü. Çocuklar bile kendi bedenleri tükenene kadar çalışıyorlardı. Zihninde zaman akışı normalden farklıydı. Bir adım atarken etrafla ilgili gereğinden fazla bilgi alıyordu zihni. Bunları daha önce görmesinden kaynaklıydı bu durum ancak belirsiz sayıda gün geçse de insanlar çalışma şeklini değiştirmiyordu. Sabahın ilk ışığında kalkıp tüm güçlerini kullanarak işlerini yapıyorlardı. Sonunda tükendiklerinde evlerine gidiyorlardı, mükemmelleşmeye çalışıyordu buradaki her bir insan.
Bunları görmesini beklediğini belli etmişti Haruchina zira fark ettikten sonra "Kirin deneyimini kullanarak alt etti seni, zamanla onun kullandığı tekniği sende öğrenirsin; fakat ne çok fazla saflık iyidir ne de çok fazla kibir. " demişti. Bunun sonunda da "Shinkiler için kibir iyi bir şeydir bunu bir tanrının kavraması zordur ancak bir shinki kibirli davranıp kendini üstün gördüğü sürece diğerinin üzerinde baskı kurmayı başarabilir. Bu noktada bir tanrının kendini daha üstün görmesi gerekli başka birisine baskı kurmak için. Ayak uydurması değil, en iyisini gösterip her durumda karşısındakini alt etmesi gerekir. İnsan, tanrı, yaratık ya da ayakashi fark etmeksizin." demişti ciddi bir ifadeyle.
Sonrasında bir tahta almıştı eline ve iki eliyle kavrayıp "En iyisi olmak zorundadır bir tanrı, çünkü hata yapmak insanların günahıdır. En iyi olmak zorunda da değildir bir yandan, sonuçta başarısız olsa bile bu yükü shinkiler üstlenir. Pek tabi bunlar bir yana buraya gelmekteki amacınızı ve gerçek düşmanınızın kim olduğunu çözmek size kalmış bir şey; kısa sürede bir insan kendini nasıl terbiye edebilir bunu bulmakta size kalmış. İp ucu verebilirim ancak yanlış olursa bu mekanın sahibi suçlu olur, bir insan değil. Bu yüzden kendi değerlerinizi bulmanız gerekli, o halde düşmanınız kim?" demişti ve kılıcını bırakmıştı. Sorusuna bir cevap istediği belliydi ancak burası Ketsuen'in zihniyse burada olan Haruchina gerçek miydi yoksa sadece bir zihin oyunumuydu. Bu bir yana kiminle tam olarak ne için karşılaşmaya gelmişti?
Bu sırada sadece basit temelleri yapmışlardı. Yaşlı adam bunu yaparken oldukça sakin ve yavaş yapmıştı. Ketsuen elinden kılıcını düşürdükten sonraysa ense köküne yediği darbe yüzünden yere düşmüştü. Normal şartlarda böyle bir darbe yese kılıç kırılır ve ortadan ikiye ayrılırdı ancak bu sefer yere düşen kendisi olmuştu.
Yere düşüp elleri ve dizleri üzerinde dururken "Mina'ya verdiğin öğüdü kendin kullanmıyorsun genç adam, burada sıkışıp kalmak belki de işine geliyordur?" demiş ve sonrasında oldukça sert bir şekilde sırtına vurup yere düşürmüştü.
Bu sırada Haruchina yanına gelmiş ve elini uzatıp Ketsuen'i ayağa kaldırmıştı. Üstünü başını silkelemişti samuray ruhu sonrasında da yaşlı adama başıyla işaret verip ortamdan ayrılmak üzere geldikleri yolu tutmuştu ikili.
Köyün içinde yürürken Ketsuen herkesin var gücüyle işlerini en iyi şekilde yapmaya çalıştığını görmüştü. Çocuklar bile kendi bedenleri tükenene kadar çalışıyorlardı. Zihninde zaman akışı normalden farklıydı. Bir adım atarken etrafla ilgili gereğinden fazla bilgi alıyordu zihni. Bunları daha önce görmesinden kaynaklıydı bu durum ancak belirsiz sayıda gün geçse de insanlar çalışma şeklini değiştirmiyordu. Sabahın ilk ışığında kalkıp tüm güçlerini kullanarak işlerini yapıyorlardı. Sonunda tükendiklerinde evlerine gidiyorlardı, mükemmelleşmeye çalışıyordu buradaki her bir insan.
Bunları görmesini beklediğini belli etmişti Haruchina zira fark ettikten sonra "Kirin deneyimini kullanarak alt etti seni, zamanla onun kullandığı tekniği sende öğrenirsin; fakat ne çok fazla saflık iyidir ne de çok fazla kibir. " demişti. Bunun sonunda da "Shinkiler için kibir iyi bir şeydir bunu bir tanrının kavraması zordur ancak bir shinki kibirli davranıp kendini üstün gördüğü sürece diğerinin üzerinde baskı kurmayı başarabilir. Bu noktada bir tanrının kendini daha üstün görmesi gerekli başka birisine baskı kurmak için. Ayak uydurması değil, en iyisini gösterip her durumda karşısındakini alt etmesi gerekir. İnsan, tanrı, yaratık ya da ayakashi fark etmeksizin." demişti ciddi bir ifadeyle.
Sonrasında bir tahta almıştı eline ve iki eliyle kavrayıp "En iyisi olmak zorundadır bir tanrı, çünkü hata yapmak insanların günahıdır. En iyi olmak zorunda da değildir bir yandan, sonuçta başarısız olsa bile bu yükü shinkiler üstlenir. Pek tabi bunlar bir yana buraya gelmekteki amacınızı ve gerçek düşmanınızın kim olduğunu çözmek size kalmış bir şey; kısa sürede bir insan kendini nasıl terbiye edebilir bunu bulmakta size kalmış. İp ucu verebilirim ancak yanlış olursa bu mekanın sahibi suçlu olur, bir insan değil. Bu yüzden kendi değerlerinizi bulmanız gerekli, o halde düşmanınız kim?" demişti ve kılıcını bırakmıştı. Sorusuna bir cevap istediği belliydi ancak burası Ketsuen'in zihniyse burada olan Haruchina gerçek miydi yoksa sadece bir zihin oyunumuydu. Bu bir yana kiminle tam olarak ne için karşılaşmaya gelmişti?
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
- Tanrı'nın gerçek benliği:
Ağırlaşan bir kılıcın hissiyatını oldukça yakından tanıyordu Ketsuen. Mimikleri dahi oynamayan Bilgelik Tanrısı, kılıcın elinden düştüğünde çıkardığı takırtı ile şaşırmıştı. Kendi zihninde olduğunun bilincinde olan Ketsuen ne yapmaya kalkarsa kalksın tam manasıyla bunu beceremiyordu. Bilgelik Tanrısı konumundan beceriksizliğe düşen Ketsuen için tuhaf bir durumdu bu. Sanki zihni kendisini kabul etmiyordu. Bundan mütevelli Ketsuen kendini dışlanmış hissediyordu. Ense köküne yediği kılıç darbesiyle yeri boyladığında tek hissettiği duygu dışlanmışlıktı. İpeğimsi siyah saçları gözlerinin üzerine doğru düşerken, tam bir sefil gibi hissediyordu kendini. Gözlerine gölge düşmüş Ketsuen'in kızıl gözleri belirgin dahi değildi. Sırtına yediği darbeler canını yakıyordu. Oysa, bir Tanrı olarak canının yanmasına pekte alışık değildi Ketsuen. Avuçlarının içine bakarken, bir anda gözlerini gökyüzüne çevirmişti. O an bir şey fark etmişti. Şu an bir insanın vücuduna sahipti. Bir insanın vücudu narin ve güçsüzdü... Sınırları vardı ve bu sınırları aşmak için kendi bedenine zarar vermeyi göze alabilmeliydi. Ketsuen bunu fark ettiğinde, kafasına bir şey dank etmişti. Tanrıların bir sınırı yoktu!
Haruchina'nın yardımıyla ayağı kalkarken kalbinde tuhaf bir kıpırdama hissetti. Gözleri hafiften büyüdü ve nefes alışverişi ilginç bir düzene girdi. Haruchika'nın babasının kendisine söylediği sözleri bir yandan düşünüyordu. Mina'ya verdiği öğüt... Ketsuen o an zihninin kendisine bir oyun oynadığını anladı... Buradaki her şey, dolaylı yolla Ketsuen'e bir şey anlatmak için zihni tarafından oluşturulmuştu. Yaşlı adamın haklı olduğu konuda Ketsuen o ana kadar içten içe burada olmanın işine geldiğini düşünüyordu gerçekten. Tüm o sorumluluklardan kaçmak, burada saklanmak gerçekten istediği şeydi. Ama o andan itibaren yavaşça bu bencile düşünceden sıyırlmıştı. Haruchina'ya göz ucuyla bakarken, bir şeylerin farkına varmıştı Bilgelik Tanrısı.
Haruchina'nın rehberliğinde ilerleyen Ketsuen, köyün sınırları içerisinde ilerlerken insanları izliyordu. Daha önce gördüğü şeyleri, attığı adımlarla birlikte daha net bir şekilde algılıyordu. Sürekli, her gün aynı tempoda çalışan bu insanların gayesini anladığında, Ketsuen'in kafasına başka bir şey daha dank etmişti... İnsanlar mükemmel olmak için çaba gösteriyordu ama Tanrılar öyle değildi. Onlar gözlerini açtıklarında doğaları gereği zaten mükemmel canlılardı. İnsanlar Tanrıları hayal ederken zihninde bu yüzden mükemmel olduklarını düşünüyorlardı. Çünkü insanlar ne kadar çabalarsa çabalasın azla mükemmel olamayacaklardı. Yapıları gereği, elbet bir kusurları olacaktı. Ama Tanrılar öyle miydi? Ketsuen, gözlerini gökyüzüne bir kez daha çevirdiğinde, kalbindeki his bir kaç tık daha artmıştı. Bu his karıncalanma gibi bir şeydi ve Ketsuen sanki kalbinin karıncalandığını hissediyordu.
İçinde bir yerlerde bir şeyler değişiyordu.
Haruchina konuşmaya başladığında Ketsuen gözlerini kapatmıştı. Karanlığa gömülen kızıl gözleri hiçbir şeyi gösteremiyordu ona. Haruchina'ya hak veriyordu. Çünkü bunun farkına varmıştı. Hatta vahşi bir aslanı zihnine getirmişti. Aslanın nasıl bir sürünün kralı olduğunu anımsamıştı. Bu durum onlar içinde geçerliydi.
"Benim. Düşmanım yanlış düşüncelerle dolmuş kendimden başkası değil. Ve sen Haruchina kılığına bürünmüş zihnim, gerçek halini göster." Kendisine verilen iki Katana'dan birini sıkıca kavrarken diğerini Haruchina'ya doğru fırlatmıştı. Tüm düşüncelerinden sıyrılan Ketsuen'in gölge düşmüş gözleri bir anda parıldamaya ve saçları arasından net bir şekilde görülmeye başlamıştı. Yüzünde ki ifadesizlik yerini ciddiyete bırakırken Bilgelik Tanrısının ağzından bir çift laf daha çıkacaktı:
"Ben bir Tanrıyım! Ne üzerime zinmetlenen bu insan bedeni beni durdurabilir ne de Haruchina görünümündeki sen. Ortaya çık içimdeki sefil. Seni yok oluşla ödüllendireceğim! "
Kılıcını kavradı Ketsuen. Ve sözlerinin ardından zihninin vereceği tepkiyi beklediği. Eğer düşündüğü olur ve karşısında bir Ketsuen görürse koşacak ve onu ikiye ayıracaktı.
Haruchina'nın yardımıyla ayağı kalkarken kalbinde tuhaf bir kıpırdama hissetti. Gözleri hafiften büyüdü ve nefes alışverişi ilginç bir düzene girdi. Haruchika'nın babasının kendisine söylediği sözleri bir yandan düşünüyordu. Mina'ya verdiği öğüt... Ketsuen o an zihninin kendisine bir oyun oynadığını anladı... Buradaki her şey, dolaylı yolla Ketsuen'e bir şey anlatmak için zihni tarafından oluşturulmuştu. Yaşlı adamın haklı olduğu konuda Ketsuen o ana kadar içten içe burada olmanın işine geldiğini düşünüyordu gerçekten. Tüm o sorumluluklardan kaçmak, burada saklanmak gerçekten istediği şeydi. Ama o andan itibaren yavaşça bu bencile düşünceden sıyırlmıştı. Haruchina'ya göz ucuyla bakarken, bir şeylerin farkına varmıştı Bilgelik Tanrısı.
Haruchina'nın rehberliğinde ilerleyen Ketsuen, köyün sınırları içerisinde ilerlerken insanları izliyordu. Daha önce gördüğü şeyleri, attığı adımlarla birlikte daha net bir şekilde algılıyordu. Sürekli, her gün aynı tempoda çalışan bu insanların gayesini anladığında, Ketsuen'in kafasına başka bir şey daha dank etmişti... İnsanlar mükemmel olmak için çaba gösteriyordu ama Tanrılar öyle değildi. Onlar gözlerini açtıklarında doğaları gereği zaten mükemmel canlılardı. İnsanlar Tanrıları hayal ederken zihninde bu yüzden mükemmel olduklarını düşünüyorlardı. Çünkü insanlar ne kadar çabalarsa çabalasın azla mükemmel olamayacaklardı. Yapıları gereği, elbet bir kusurları olacaktı. Ama Tanrılar öyle miydi? Ketsuen, gözlerini gökyüzüne bir kez daha çevirdiğinde, kalbindeki his bir kaç tık daha artmıştı. Bu his karıncalanma gibi bir şeydi ve Ketsuen sanki kalbinin karıncalandığını hissediyordu.
İçinde bir yerlerde bir şeyler değişiyordu.
Haruchina konuşmaya başladığında Ketsuen gözlerini kapatmıştı. Karanlığa gömülen kızıl gözleri hiçbir şeyi gösteremiyordu ona. Haruchina'ya hak veriyordu. Çünkü bunun farkına varmıştı. Hatta vahşi bir aslanı zihnine getirmişti. Aslanın nasıl bir sürünün kralı olduğunu anımsamıştı. Bu durum onlar içinde geçerliydi.
"Benim. Düşmanım yanlış düşüncelerle dolmuş kendimden başkası değil. Ve sen Haruchina kılığına bürünmüş zihnim, gerçek halini göster." Kendisine verilen iki Katana'dan birini sıkıca kavrarken diğerini Haruchina'ya doğru fırlatmıştı. Tüm düşüncelerinden sıyrılan Ketsuen'in gölge düşmüş gözleri bir anda parıldamaya ve saçları arasından net bir şekilde görülmeye başlamıştı. Yüzünde ki ifadesizlik yerini ciddiyete bırakırken Bilgelik Tanrısının ağzından bir çift laf daha çıkacaktı:
"Ben bir Tanrıyım! Ne üzerime zinmetlenen bu insan bedeni beni durdurabilir ne de Haruchina görünümündeki sen. Ortaya çık içimdeki sefil. Seni yok oluşla ödüllendireceğim! "
Kılıcını kavradı Ketsuen. Ve sözlerinin ardından zihninin vereceği tepkiyi beklediği. Eğer düşündüğü olur ve karşısında bir Ketsuen görürse koşacak ve onu ikiye ayıracaktı.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Haruchina Ketsuen'in sözlerinden sonra bir kaç adım sağa atmış ve geri çekilmişti. Arkasında dik duran bir ayna vardı, Ketseun aynaya baktığında kendine doğru koşan başka bir Ketsuen görmüştü. Tam olarak beklediği şey bu değildi ancak yine de başka bir Ketsuen vardı. Aynaya doğru koşarken aynadan çıkan Ketsuen bileklerinde Mina ve elinde Haruchina ile gözüne çarpmıştı intikam tanrısının.
Haruchina ikilinin kılıçları bir biri ile çarpışınca köşeye geçip yere oturmuş ve "İsimler ruhları ve zihinleri bağlar. Ben gerçeğim ama bir o kadar da değilim. Sonuçta buradayım ama tam olarak kendim değilim." demişti. O sırada Ketsuen karşısında Kaina ve Yuuna'yı kuşanmış olduğunu görüyordu.
Haruchina yine nefesini temizleyip "Zihninizi serbest bırakmanız gerekli, sonuçta burası sizin dünyanız pek tabi ben ve simgenizle birlikte." demişti. Onun söylediklerine göre Mina da bu dünyada bir yerdeydi ve Ketsuen istediğini yapabilirdi.
Lanetli Silahın sözlerinin bitmesinden sonra ayna ikizi Kılıcını geri çekmiş ve elinden bir dağ büyüklüğünde beyaz alevler püskürtmüştü Ketsuen'e. Ketsuen bunların yok olmasını dilediğindeyse yok olduğunu görmüştü. Buranın efendisi oydu. Kendini değiştirebilir, yönetebilirdi. Tek yapamayacağı Mina ve Haruchina'yı değiştirmekti.
Haruchina ikilinin kılıçları bir biri ile çarpışınca köşeye geçip yere oturmuş ve "İsimler ruhları ve zihinleri bağlar. Ben gerçeğim ama bir o kadar da değilim. Sonuçta buradayım ama tam olarak kendim değilim." demişti. O sırada Ketsuen karşısında Kaina ve Yuuna'yı kuşanmış olduğunu görüyordu.
Haruchina yine nefesini temizleyip "Zihninizi serbest bırakmanız gerekli, sonuçta burası sizin dünyanız pek tabi ben ve simgenizle birlikte." demişti. Onun söylediklerine göre Mina da bu dünyada bir yerdeydi ve Ketsuen istediğini yapabilirdi.
Lanetli Silahın sözlerinin bitmesinden sonra ayna ikizi Kılıcını geri çekmiş ve elinden bir dağ büyüklüğünde beyaz alevler püskürtmüştü Ketsuen'e. Ketsuen bunların yok olmasını dilediğindeyse yok olduğunu görmüştü. Buranın efendisi oydu. Kendini değiştirebilir, yönetebilirdi. Tek yapamayacağı Mina ve Haruchina'yı değiştirmekti.
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Derin bir nefes aldı Ketsuen. Aynaya baktığında kendi yansımasını gördü... Esasında bu kendi yansıması değildi. Kendisinin bir parçasıydı. Onunla göz göze geldiğinde içinde gram bir tereddüt yoktu İntikam Tanrısının. Kılıcı karşısındaki Ketsuen'in kılıcı ile çarpıştığında, ortaya çıkan kıvılcımları dahi net bir şekilde görebilmişti. Ketsuen bu karşılaşmaya hazırdı ama bu karşılaşmanın sonuçlarına daha çok hazırdı. Bakışları keskin ve ciddiyet doluydu.
Kendisine ait olan iki ruh, karşısındaki Ketsuen de duruyordu. Mina aklına gelince kalbindeki his bir tık daha artmıştı Ketsuen'in. O esnada bir köşeye usulca çekilmiş, Haruchina'nın sözlerine kulak vermişti.
Gözleri karşısındaki benliğinde idi. Kulakları ise konuşmasının ikinci kısmını sürdüren Haruchina'yı dinlemekle meşguldu. Zihini nasıl serbest bırakabileceğini bilmiyordu Ketsuen. Mina... bu dünyada bir yerlerdeydi. Dilerse onları kullanıp kendi benliği ile dövüşebilirdi. Ne dilerse o olacaktı. Bu en üst düzey Tanrı mertebesiydi.
Sessizliğini korurken, Ketsuen'in yüzünde bir tebessüm belirdi. Yok olan dağ gibi alevin ardından karşısındaki Ketsuen ile göz göze geldiğinde kalbindeki hissin kaybolduğunu hissetti. Elindeki kılıcı bıraktı ve kafasını gökyüzüne kaldırmış vaziyette kollarını iki yana doğru açtı. Saldırıya açık bir vaziyetteydi. Açıkça saldırıyı kabul etmiş gibi gözüküyordu ama esasında Ketsuen saldırıyı değil, ölümü kabul etmişti. O bu dünyaya Tanrı olmak için yaratılmamıştı. Bu dünya yok olmalıydı kendisiyle birlikte.
"Seni kabul ediyorum tüm benliğimle... Gel!"
Ölümün nasıl bir şey olduğunu biliyordu. Haruchika vasıtası ile o tadı tatmıştı ama şimdi bunu tadacak olması biraz daha tuhaf hissettiriyordu. Yinede yüzündeki o tebessüm, kızıl gözlerinin içindeki parıldama nedense kaybolmuyordu. Oysa Ketsuen'in durumu Haruchika ile aynı değildi. O zaman Ketsuen ölürken neden gülüyordu?
Kendisine ait olan iki ruh, karşısındaki Ketsuen de duruyordu. Mina aklına gelince kalbindeki his bir tık daha artmıştı Ketsuen'in. O esnada bir köşeye usulca çekilmiş, Haruchina'nın sözlerine kulak vermişti.
Gözleri karşısındaki benliğinde idi. Kulakları ise konuşmasının ikinci kısmını sürdüren Haruchina'yı dinlemekle meşguldu. Zihini nasıl serbest bırakabileceğini bilmiyordu Ketsuen. Mina... bu dünyada bir yerlerdeydi. Dilerse onları kullanıp kendi benliği ile dövüşebilirdi. Ne dilerse o olacaktı. Bu en üst düzey Tanrı mertebesiydi.
Sessizliğini korurken, Ketsuen'in yüzünde bir tebessüm belirdi. Yok olan dağ gibi alevin ardından karşısındaki Ketsuen ile göz göze geldiğinde kalbindeki hissin kaybolduğunu hissetti. Elindeki kılıcı bıraktı ve kafasını gökyüzüne kaldırmış vaziyette kollarını iki yana doğru açtı. Saldırıya açık bir vaziyetteydi. Açıkça saldırıyı kabul etmiş gibi gözüküyordu ama esasında Ketsuen saldırıyı değil, ölümü kabul etmişti. O bu dünyaya Tanrı olmak için yaratılmamıştı. Bu dünya yok olmalıydı kendisiyle birlikte.
"Seni kabul ediyorum tüm benliğimle... Gel!"
Ölümün nasıl bir şey olduğunu biliyordu. Haruchika vasıtası ile o tadı tatmıştı ama şimdi bunu tadacak olması biraz daha tuhaf hissettiriyordu. Yinede yüzündeki o tebessüm, kızıl gözlerinin içindeki parıldama nedense kaybolmuyordu. Oysa Ketsuen'in durumu Haruchika ile aynı değildi. O zaman Ketsuen ölürken neden gülüyordu?
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Ketsuen ölümlü olduğunu kabul etmişti bir tanrı olarak sonrasında kendini teslim etmeyi seçmişti bunu yaptıktan sonra zihni bir anda onu karanlık bir odaya götürmüştü. Nerede olduğunu bilmiyordu ancak kendini daha güçlü hissediyordu. O sırada önünde kırmızı bir zırhın içerisinde bir adam duruyordu.
Adam ellerini bir birine çarparak alkış tutarken ağzında daha önce hiç duymadığı yanan bir kağıt tutuyordu. Kim olduğunu bilmiyordu ancak bedeni istemsiz olarak hareket edip diz çökmüştü. Ketsuen başını kaldırdığında kızıl saçlı adamın yanında olduğunu görmüştü. Onun yanına eğilip "İlgimi çekmeye nail oldun çocuk." demişti.
Garip bir tedirginlik hissetmişti o an Ketsuen, karşısındakinin kim olduğunu bilmiyordu. Özellikle de daha önce görmediği bu kişinin zihninde ne için yer tuttuğu konusunda bir fikri yoktu.
Bu saniyelik görüntü kaybolduktan sonra Ketsuen kendini bulutun üstünde Susan'onun yanında bulmuştu. Susan'o onun uyanması ile gözlerini dikmiş ve"Sorun var mı? Yoksa simgeni mi bulmak istersin?" demişti. O an ketsuen fark etmişti ki Mina ve Haruchina'yı hissedebiliyordu. Mina daha önce onu bulduğu yerin yakınlarında bir yerdeydi. Bir de etrafında onu koruyan bir güç hissediyordu garip bir şekilde.
Ödüller:
Sotoseviyesine ulaştınız.
Haruchina'nın shinki kontrolü 02'ye yükseldi.
Aura yaratımı hakkı kazandınız.
Adam ellerini bir birine çarparak alkış tutarken ağzında daha önce hiç duymadığı yanan bir kağıt tutuyordu. Kim olduğunu bilmiyordu ancak bedeni istemsiz olarak hareket edip diz çökmüştü. Ketsuen başını kaldırdığında kızıl saçlı adamın yanında olduğunu görmüştü. Onun yanına eğilip "İlgimi çekmeye nail oldun çocuk." demişti.
Garip bir tedirginlik hissetmişti o an Ketsuen, karşısındakinin kim olduğunu bilmiyordu. Özellikle de daha önce görmediği bu kişinin zihninde ne için yer tuttuğu konusunda bir fikri yoktu.
Bu saniyelik görüntü kaybolduktan sonra Ketsuen kendini bulutun üstünde Susan'onun yanında bulmuştu. Susan'o onun uyanması ile gözlerini dikmiş ve"Sorun var mı? Yoksa simgeni mi bulmak istersin?" demişti. O an ketsuen fark etmişti ki Mina ve Haruchina'yı hissedebiliyordu. Mina daha önce onu bulduğu yerin yakınlarında bir yerdeydi. Bir de etrafında onu koruyan bir güç hissediyordu garip bir şekilde.
Ödüller:
Sotoseviyesine ulaştınız.
Haruchina'nın shinki kontrolü 02'ye yükseldi.
Aura yaratımı hakkı kazandınız.
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Gözleri açık olan Ketsuen bir anda kendini karanlıkta bulduğunda şaşırmıştı. İlk başta refleks olarak gözlerini kapattığını düşünsede, gözlerinin bu karanlığa alışmasıyla tam olarak olan şeyin çok daha farklı bir şey olduğunu kavramıştı. Bir anda ışınlandığını düşünmeye başladığı anda, bunu direk kabul etmişti. Neden ölümü kabul ettiğinde kendini bir anda başka bir yerde bulmuştu bilmiyordu ama bu sürekli daldan dala atlayan bir maymunu andıran olay akışı canını sıkmaya başlamıştı. Gözleriyle etrafı görebileceği kadar netleştiğinde her şey, kendisi gibi etten kemikten bir varlık görünce şaşırmıştı en başında. Genel olarak daha önce bu eğitim sırasında gördüğü kişiler tanıdık olsada, bu şahsı daha önce görmediğine adı gibi emindi. Saçları kadar kızıl bir zırh giyen bu varlığın karşısında anlık olarak güçlü hissetsede, bu his kesinlikle bu adama karşı değildi. Önceki halinden daha güçlü, daha diri olduğunu hissetmişti sadece.
Derin bir nefes alırken, göz ucuyla bir kez daha süzdü bu yabancıyı. Adam harekete geçtiğinde ve konuşmaya başladığında, istemsizce dizleri üzerine çöken Ketsuen vücudunun kendi isteği dışında tepki vermesinin şokunu yaşıyordu. Karşısındaki kişinin kim olduğunu bilmiyordu ama Bilgelik Tanrısı bu kişinin kendisinden çok öte bir varlık olduğunu anlayabiliyordu. Bir tepki vermeye kalkmadı zaten verecek zamanı da olmadı. Aklından geçen tek düşünce, tam olarak bu adamın kim olduğu ve kendi zihninde ne aradığıydı. Ketsuen, kayıp güzelliğini aradığı süre zarfından beri zihninde çok fazla şey görsede, böyle bir şey görmeyi kesinlikle ummuyordu. Karşısındaki bu kişi gerçek olamayacak kadar gerçekti. Ve kendisi hakkında söylediği sözler bir o kadar kafa karıştırıcıydı Ketsuen için.
Bir anda kaybolup gözlerini başka bir yerde açmak kesinlikle şoke edici bir olay olsada, gün içinde bunu sonsuz kere yaşayan Ketsuen bir kez daha bu durumla baş başa kalınca bir tepki dahi vermemişti. Derin bir nefes alan Ketsuen, kendisini tekrardan Son Goku'nun bulutunda bulduğunda eğitimin bittiğini anlayabilmişti.
Suson'o hemen dibinde, keskin bakışları ile kendisini süzerken ayaklanan Bilgelik Tanrısı derin bir nefes alırken üstünü başını çırpmıştı. O an keskin bir şekilde Mina ve Haruchina'yı hissettiğini fark ettiğinde, Ketsuen Mina'nın yerini anında öğrenmiş ve Mina'yı koruyan bir şeylerin varlığından haberdar olmuştu.
"Suson'o, her şeyden önce sana söylemek istediğim bir şey var." Suson'o yaklaşıp, ağzını kulağına doğru yaklaştıran Ketsuen sözlerine şu şekilde devam etti:
"Kayıp güzelliğimi ararken bir çok şey gördüm... Ama zihnimde kızıl bir zırhın içinde, gerçek olamayacak kadar gerçek bir varlık ile karşılaştım. Seviyesi seni, beni ve şu an var olan her Tanrıyı aşacak cinsten bir varlık ile. Bunun için bir açıklaman var mı?" Sözlerini tamamlayıp Savaş Tanrısından bir kaç adım uzaklaşan Ketsuen, gelecek cevabı beklerken Mina'nın olduğu kutba doğru bakışlarını çevirdi. Kendisine ne olduğunu bilmiyordu ama artık Mina'yı kurtarabileceğini hissedebiliyordu.
Derin bir nefes alırken, göz ucuyla bir kez daha süzdü bu yabancıyı. Adam harekete geçtiğinde ve konuşmaya başladığında, istemsizce dizleri üzerine çöken Ketsuen vücudunun kendi isteği dışında tepki vermesinin şokunu yaşıyordu. Karşısındaki kişinin kim olduğunu bilmiyordu ama Bilgelik Tanrısı bu kişinin kendisinden çok öte bir varlık olduğunu anlayabiliyordu. Bir tepki vermeye kalkmadı zaten verecek zamanı da olmadı. Aklından geçen tek düşünce, tam olarak bu adamın kim olduğu ve kendi zihninde ne aradığıydı. Ketsuen, kayıp güzelliğini aradığı süre zarfından beri zihninde çok fazla şey görsede, böyle bir şey görmeyi kesinlikle ummuyordu. Karşısındaki bu kişi gerçek olamayacak kadar gerçekti. Ve kendisi hakkında söylediği sözler bir o kadar kafa karıştırıcıydı Ketsuen için.
Bir anda kaybolup gözlerini başka bir yerde açmak kesinlikle şoke edici bir olay olsada, gün içinde bunu sonsuz kere yaşayan Ketsuen bir kez daha bu durumla baş başa kalınca bir tepki dahi vermemişti. Derin bir nefes alan Ketsuen, kendisini tekrardan Son Goku'nun bulutunda bulduğunda eğitimin bittiğini anlayabilmişti.
Suson'o hemen dibinde, keskin bakışları ile kendisini süzerken ayaklanan Bilgelik Tanrısı derin bir nefes alırken üstünü başını çırpmıştı. O an keskin bir şekilde Mina ve Haruchina'yı hissettiğini fark ettiğinde, Ketsuen Mina'nın yerini anında öğrenmiş ve Mina'yı koruyan bir şeylerin varlığından haberdar olmuştu.
"Suson'o, her şeyden önce sana söylemek istediğim bir şey var." Suson'o yaklaşıp, ağzını kulağına doğru yaklaştıran Ketsuen sözlerine şu şekilde devam etti:
"Kayıp güzelliğimi ararken bir çok şey gördüm... Ama zihnimde kızıl bir zırhın içinde, gerçek olamayacak kadar gerçek bir varlık ile karşılaştım. Seviyesi seni, beni ve şu an var olan her Tanrıyı aşacak cinsten bir varlık ile. Bunun için bir açıklaman var mı?" Sözlerini tamamlayıp Savaş Tanrısından bir kaç adım uzaklaşan Ketsuen, gelecek cevabı beklerken Mina'nın olduğu kutba doğru bakışlarını çevirdi. Kendisine ne olduğunu bilmiyordu ama artık Mina'yı kurtarabileceğini hissedebiliyordu.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Güzellik [Ketsuen]
Ketsuen sözlerini bitirdiğinde Harcuhina'da bulunduğu yerden ayağa kalkmış ve başını hafifçe eğip odaları sayılabilecek çadıra doğru başını tutarak yol almaya başlamıştı. Bu sırada Ketsuen'in de hissettiği üzere Haruchina için olanlar ağır gelmiş ve başı ağrıyordu. Şüphesiz bir süre dinlenmesi gerekecekti.
Onun içeriye gitmesinin ardından Susan'o da sözlerini bitirmiş olan Ketsuen'e gözünün ucuyla bakmış sonrasında oturmasını işaret ederek yere bağdaş kurmuştu. İkisi de oturduktan sonra parmağının ucunda beyaz soğuk bir kütle biriktirdikten sonra yere çizim yapmaya başlamıştı kardan.
Bulutun üzerine çizdiği sima aynen Ketsuen'in gördüğü kişiydi "Bu kişi herkesin içinde olan tek varlık olarak biliniyor. Ölünce ne olduğunu bilmiyoruz ama siması ve gücü aynı babamınki gibi. Yaptığın eğitim de Zen seviyeni yükseltirken Aura kullanmayı da öğrendin. Tam olarak kim olduğunu bilemiyoruz ancak aynı babam gibi kızıl saçları ve altın rengi gözleri var. Ben onu tanıdığım sırada milyon yaşını doldurmuş ve gitmesi gerektiğini söyleyip öylece ölmüştü. Bu kişinin de onun gücünden arta kalan ve bizlerin cisimleşmesi için kullanılan kaynak olduğunu düşünüyorum." dedikten sonra sözlerine devam etmeden önce bir iki saniye dalıp "Ablama göre de bu onun kendisi. Hepimizin zihninde yer tutuyor. Her festival sonunda karanlık bir odada onun huzuruna geçeriz. Bir keresinde başımı kaldırabilmiştim ancak o baskın güç karşısında ayağa kalkmak bir yana nefes almak bile imkansız. Belki bizim gibi bir tanrı ve ya babam ancak tehditkar birisi olduğu bir gerçek. Muhtemelen babamın yarattığı bir varlık ancak bize vermediği bir gücü var diye tahmin ediyorum." demişti, sonrasında irkilip kendine geldiğinde ayağa kalkmıştı.
"Zaten yeterince çalışırsan ne kadar güçlü görürsün, ama şimdi konumuz senin ne yaptığını sana açıklamak." demişti. Sonrasında tekrar elini Ketsuen'in göğüsüne sokmuş ve bir bilye çıkarmıştı ancak bu sefer Ketsuen bir fark hissetmiyordu. Sonrasında aynı şekilde geri yerine koyduktan sonra "Herkesin gördüğü şeyler farklıdır ancak öldüğün bir gerçek. Ölümü kabullendiğin için güçlendin ve tahminen eski halinden beş ya da altı kat daha güçlüsündür. Haruchina'yı seninle yollamamın sebebi farkında olduğun ama adını bilmediğin bir teknik. Aura'nın ne olduğunu zaten biliyorsundur açıklamıyorum o yüzden tekniğin ne olduğunu söyleyeceğim direk. Kensaku adındaki bir tekniği istemsizce öğrendin. O yüzden artık shinkilerinin yerini hissedebilirsin. Normalde eğitimi için simge kullanılır bu yüzden diğer shinkine ağır gelmiş olabilir ancak gideceğimiz yeri bize tarif etmen için gerekli olan buydu." demişti.
O sırada Ketsuen biraz odaklandığında Mina'nın kuzeyde olduğunu hissedebiliyordu. Bir iki günlük kadar bir yolları vardı bu hızla ilerledikleri sürece.
Onun içeriye gitmesinin ardından Susan'o da sözlerini bitirmiş olan Ketsuen'e gözünün ucuyla bakmış sonrasında oturmasını işaret ederek yere bağdaş kurmuştu. İkisi de oturduktan sonra parmağının ucunda beyaz soğuk bir kütle biriktirdikten sonra yere çizim yapmaya başlamıştı kardan.
Bulutun üzerine çizdiği sima aynen Ketsuen'in gördüğü kişiydi "Bu kişi herkesin içinde olan tek varlık olarak biliniyor. Ölünce ne olduğunu bilmiyoruz ama siması ve gücü aynı babamınki gibi. Yaptığın eğitim de Zen seviyeni yükseltirken Aura kullanmayı da öğrendin. Tam olarak kim olduğunu bilemiyoruz ancak aynı babam gibi kızıl saçları ve altın rengi gözleri var. Ben onu tanıdığım sırada milyon yaşını doldurmuş ve gitmesi gerektiğini söyleyip öylece ölmüştü. Bu kişinin de onun gücünden arta kalan ve bizlerin cisimleşmesi için kullanılan kaynak olduğunu düşünüyorum." dedikten sonra sözlerine devam etmeden önce bir iki saniye dalıp "Ablama göre de bu onun kendisi. Hepimizin zihninde yer tutuyor. Her festival sonunda karanlık bir odada onun huzuruna geçeriz. Bir keresinde başımı kaldırabilmiştim ancak o baskın güç karşısında ayağa kalkmak bir yana nefes almak bile imkansız. Belki bizim gibi bir tanrı ve ya babam ancak tehditkar birisi olduğu bir gerçek. Muhtemelen babamın yarattığı bir varlık ancak bize vermediği bir gücü var diye tahmin ediyorum." demişti, sonrasında irkilip kendine geldiğinde ayağa kalkmıştı.
"Zaten yeterince çalışırsan ne kadar güçlü görürsün, ama şimdi konumuz senin ne yaptığını sana açıklamak." demişti. Sonrasında tekrar elini Ketsuen'in göğüsüne sokmuş ve bir bilye çıkarmıştı ancak bu sefer Ketsuen bir fark hissetmiyordu. Sonrasında aynı şekilde geri yerine koyduktan sonra "Herkesin gördüğü şeyler farklıdır ancak öldüğün bir gerçek. Ölümü kabullendiğin için güçlendin ve tahminen eski halinden beş ya da altı kat daha güçlüsündür. Haruchina'yı seninle yollamamın sebebi farkında olduğun ama adını bilmediğin bir teknik. Aura'nın ne olduğunu zaten biliyorsundur açıklamıyorum o yüzden tekniğin ne olduğunu söyleyeceğim direk. Kensaku adındaki bir tekniği istemsizce öğrendin. O yüzden artık shinkilerinin yerini hissedebilirsin. Normalde eğitimi için simge kullanılır bu yüzden diğer shinkine ağır gelmiş olabilir ancak gideceğimiz yeri bize tarif etmen için gerekli olan buydu." demişti.
O sırada Ketsuen biraz odaklandığında Mina'nın kuzeyde olduğunu hissedebiliyordu. Bir iki günlük kadar bir yolları vardı bu hızla ilerledikleri sürece.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz