Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
2 posters
1 sayfadaki 2 sayfası
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Bedeni yeni yeni şekil alırken ve onunla aynı durumda pek çok tanrı sığınacak bir sunak bile bulamazken doğumu her bilgelik tanrısı gibi müjdeyle karşılanan Ketsuen, Minato tapınağı olarak adlandırılan bir tapınakta kendini bulmuştu. Üstünde beyaz bir happi ile kendini adının yazdığı büyükçe bir köşkün girişinde görmüştü. Ahşabın üstüne "İntikamın Dengesi Kitsuen" yazılı bir çan kulesiydi karşısındaki. Hemen altında üzerinde ejderha deseni olan büyükçe bakırdan bir çana ev sahipliği yapıyordu. Etrafına baktığında çokça dilek ağacı ve tılsım sehpahası görüyordu. Ne yazıktır ki hepsi boştu. Çanın az ilerisindeyse başka bir çan bulunuyordu. Hemen altında adak verilmesi için ahşap parmaklıklardan bir kırmızı bir kutu vardı. Üstündeki küçük çansa yeni bir dileğin geldiğini haber vermek için konmuştu.
Hiç bulunmadığı bir tapınaktı burası ancak cisimleşmesi ile etrafında uçuşan kiraz çiçeği yapraklarını görmesi bir olmuştu. Ne gariptir ki henüz mevsimi bile değildi ancak bilginin ustalarından birisi dünyaya gelince arz böyle minnet gösterirdi. Henüz döşenmiş taştan yolun üzerinde öylece dikilirken bulmutşu kendini. Burayı kimin yaptırdığını biliyordu ancak nedenini bilemiyordu. Bir tanrının tapınağını insanların yapması onurlandırıcı bir şeydi lakin kendi tapınağında doğmak ona nasıl hissettirmişti?
Sabahın ilk ışığı ayarken tapınağın girişinde bir samuray belirmişti. Kızıl bir zırh içerisinde epey örselenmiş gibi görünüyordu. Önceleri içeri girmeye çekiniyordu ancak sonunda girmeye karar verdiğinde üstünde olan en kıymetli şeyi adak olarak kullanmaya karar vermişti. Kat kat yapılmış kızıl zırhın arasına sıkışmış gümüşten bir hançerin ucu. Onu dilek kutusuna atıp çanı çaldıktan sonra "Ey, adını duymadığım tanrı. Beni koruyup kolla ki, intikamımı alacaklarım dışında kimseye zarar vermeyeyim. Gözlerimi kan değil sevincin ışığı bürüsün. Bu karanlık yoldan sağ çıkayım ki adım temizlendisin. Yoyotomi klanının adı temizlensin, ey boş tapınağın efendisi!" demişti. Oldukça yiğit bir savaşçı olduğu kesindi, peki ya biraz burnu büyük ancak gazi olduğu belli olan bu savaşçıya nasıl bir yol sunacaktı Ketsuen?
Hiç bulunmadığı bir tapınaktı burası ancak cisimleşmesi ile etrafında uçuşan kiraz çiçeği yapraklarını görmesi bir olmuştu. Ne gariptir ki henüz mevsimi bile değildi ancak bilginin ustalarından birisi dünyaya gelince arz böyle minnet gösterirdi. Henüz döşenmiş taştan yolun üzerinde öylece dikilirken bulmutşu kendini. Burayı kimin yaptırdığını biliyordu ancak nedenini bilemiyordu. Bir tanrının tapınağını insanların yapması onurlandırıcı bir şeydi lakin kendi tapınağında doğmak ona nasıl hissettirmişti?
Sabahın ilk ışığı ayarken tapınağın girişinde bir samuray belirmişti. Kızıl bir zırh içerisinde epey örselenmiş gibi görünüyordu. Önceleri içeri girmeye çekiniyordu ancak sonunda girmeye karar verdiğinde üstünde olan en kıymetli şeyi adak olarak kullanmaya karar vermişti. Kat kat yapılmış kızıl zırhın arasına sıkışmış gümüşten bir hançerin ucu. Onu dilek kutusuna atıp çanı çaldıktan sonra "Ey, adını duymadığım tanrı. Beni koruyup kolla ki, intikamımı alacaklarım dışında kimseye zarar vermeyeyim. Gözlerimi kan değil sevincin ışığı bürüsün. Bu karanlık yoldan sağ çıkayım ki adım temizlendisin. Yoyotomi klanının adı temizlensin, ey boş tapınağın efendisi!" demişti. Oldukça yiğit bir savaşçı olduğu kesindi, peki ya biraz burnu büyük ancak gazi olduğu belli olan bu savaşçıya nasıl bir yol sunacaktı Ketsuen?
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ne menem bir şeydir intikam için yemin etmişlerin Tanrısı olmak, ne meşakkatli bir yoldur yaratılıştan beri sağlanamayan eşitliğin koruyucusu olmak... Asırlardır ruhlar aleminde, bana artık zamanla bir senfoni tadında gelen duaları dinleyerek zaman geçirdim. Duyuyor, hissediyor ve görebiliyordum... Ama bir şey yapmanın ötesindeydim. Yeni doğmuş bir bebeğin vasıfsızlığına ve cahilliğine sahiptim, ah beni oluşturan o ilk duanın sahibi... Oysa ne masumdu onun o isteği. Dün gibi hatırlıyorum karısına tecavüz edenlerin aynı durumda olması için bana yalvarışlarını. En büyük pişmanlığımdır asırlar önce yaşayıp ölmüş o adama gerçekten yardım edememiş olmam, en büyük korkumdur kapımı çalmış birini eli boş göndermem.
Ben ölüm getiren miydim yoksa intikam denen şeyin ardında yatan eşitliği getiren bir bilgelik tanrısı mıydım? İnsanlar asırlardır bir çok şekilde dillendirdi beni. Beni gördüğünü idda edenlerin bir kısmı; sarı saçlı olduğumu söyledi veyahut diğer kısmı ise insan kanının kızılına sahip saçlarım olduğunu idda etti.
Bazıları ölüm kadar siyah gözlerim olduğunu ve nitekim bazıları da okyanus ile denizin karışımından oluşmuş o kusursuz maviliği temsil eden gözlere sahip olduğumu söyledi.
Peki neredeydi şimdi beni kafalarında cisimleştirecek kadar merak edenler? Neden kimse adıma ev sahipli yapan bu tapınağı doldurmamıştı? Neden kimse beni karşılamamıştı?
Çoğu Tanrının aksine, kendi adıma ait bir tapınakta doğacak kadar şanslıydım. Kimisi kendisinden daha güçlü bir Tanrının tapınağında hayat bulurken kimisi o kadar bile şanslı olmazdı.
Peki beni diğerlerinden ayıran neydi?
Derin bir iç çekerken zihnimin oldukça aşina olduğu bu yerde yürümeye başladım.Bir çok kez gezme fırsatı bulmuştu ruhum, ama ilk defa bedenen ayaklarımla burayı geziyordum.
O sırada bir insanın tapınağıma girecek cesareti bulduğunu hissettim, ardından o insanın adadığı şeyi... Sözlerini duyduğumda ise, uzun bir aradan sonra benim yardımıma muhtaç bir kulun varlığına şahitlik ettim. Yüzümde bir tebessüm belirirken, insanlara duyduğum o öfke anlık olarak yerini yeni bir başlangıcın getirdiği o hazza bıraktı.
Artık cisimleşmiştim ve gerçekten büyük bir tanrı olabilirdim.
"Ey... İnsan. Aradığın şey ölümse yanlış yerdesin... Aradığın şey yaşamsa yine yanlış yerdesin; fakat aradığın şey tüm bunlardan öte olan intikamsa, sen çaresiz kulu dinleyecek Tanrın tam karşındadır."
Ben intikam için yemin etmişlerin Tanrısı olan Ketsuen'in hikayesi daha yeni başlıyor.
Ben ölüm getiren miydim yoksa intikam denen şeyin ardında yatan eşitliği getiren bir bilgelik tanrısı mıydım? İnsanlar asırlardır bir çok şekilde dillendirdi beni. Beni gördüğünü idda edenlerin bir kısmı; sarı saçlı olduğumu söyledi veyahut diğer kısmı ise insan kanının kızılına sahip saçlarım olduğunu idda etti.
Bazıları ölüm kadar siyah gözlerim olduğunu ve nitekim bazıları da okyanus ile denizin karışımından oluşmuş o kusursuz maviliği temsil eden gözlere sahip olduğumu söyledi.
Peki neredeydi şimdi beni kafalarında cisimleştirecek kadar merak edenler? Neden kimse adıma ev sahipli yapan bu tapınağı doldurmamıştı? Neden kimse beni karşılamamıştı?
Çoğu Tanrının aksine, kendi adıma ait bir tapınakta doğacak kadar şanslıydım. Kimisi kendisinden daha güçlü bir Tanrının tapınağında hayat bulurken kimisi o kadar bile şanslı olmazdı.
Peki beni diğerlerinden ayıran neydi?
Derin bir iç çekerken zihnimin oldukça aşina olduğu bu yerde yürümeye başladım.Bir çok kez gezme fırsatı bulmuştu ruhum, ama ilk defa bedenen ayaklarımla burayı geziyordum.
O sırada bir insanın tapınağıma girecek cesareti bulduğunu hissettim, ardından o insanın adadığı şeyi... Sözlerini duyduğumda ise, uzun bir aradan sonra benim yardımıma muhtaç bir kulun varlığına şahitlik ettim. Yüzümde bir tebessüm belirirken, insanlara duyduğum o öfke anlık olarak yerini yeni bir başlangıcın getirdiği o hazza bıraktı.
Artık cisimleşmiştim ve gerçekten büyük bir tanrı olabilirdim.
"Ey... İnsan. Aradığın şey ölümse yanlış yerdesin... Aradığın şey yaşamsa yine yanlış yerdesin; fakat aradığın şey tüm bunlardan öte olan intikamsa, sen çaresiz kulu dinleyecek Tanrın tam karşındadır."
Ben intikam için yemin etmişlerin Tanrısı olan Ketsuen'in hikayesi daha yeni başlıyor.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Beyaz at yelesinden yapılma başlığa sahip olan kaskını çıkarıp sağ başına koymuştu Toyotomi'nin adını temizlemek isteyen kişi. Sonrasında yere oturup silahlarını da kaskının yanına koymuş ve derin bir nefes almıştı. Eli yüzü kan içerisinde kalmıştı adamın sonrasında yüzünü bilek cebinden çıkardığı bir parça çaputla silerek söze girmişti.
"Ben Toyotomi Haruchika. Moramachi dönemi artık düşüyor, öyle ki insanlar buna isyan çağı ya da savaş çağı demeye başladı bile. Uzun zamandır müttefik olduğumuz Oda klanı bile bize ihanet etti. Ölümü aramak için buraya değil Oda nehrinin sonuna gitmem yeterli olacak." dedikten sonra Ketsuen'in dizine kapanıp "İntikam benim adıma değil oğlum adına istendi Kami-sama yo!"demişti. Sonrasında başını kaldırıp "Oğlum Toyotomi Mitsuhide köklerinden söküldü çoktan ancak canıma canını takas edecekler. Gün batımına öleceğim, onun arzusu olacak olan intikamı gerçekleştir lütfen." demişti çaresiz bir şekilde.
"Ben Toyotomi Haruchika. Moramachi dönemi artık düşüyor, öyle ki insanlar buna isyan çağı ya da savaş çağı demeye başladı bile. Uzun zamandır müttefik olduğumuz Oda klanı bile bize ihanet etti. Ölümü aramak için buraya değil Oda nehrinin sonuna gitmem yeterli olacak." dedikten sonra Ketsuen'in dizine kapanıp "İntikam benim adıma değil oğlum adına istendi Kami-sama yo!"demişti. Sonrasında başını kaldırıp "Oğlum Toyotomi Mitsuhide köklerinden söküldü çoktan ancak canıma canını takas edecekler. Gün batımına öleceğim, onun arzusu olacak olan intikamı gerçekleştir lütfen." demişti çaresiz bir şekilde.
En son İzanagi tarafından Paz Ara. 25, 2016 3:47 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen derin bir nefes aldı. Gözlerini önünde diz çökmüş kuluna ardından ansızın ortaya çıkan Toyotama-hime'ye dikti. Az önceki yakın temas, onu hafiften rahatsız etsede bunu kesinlikle yüzüne yansıtmadı. Toyotama-hime'nin kendisine bu görkemli tapınağı yaptırdığının bilincindeydi ve saygısızlık etmek istemezdi. Öte yandan henüz yeteri kadar güçlü olmayan Ketsuen, bu kadının o melum öfkesini de tatmak hiç istemiyordu. Henüz yeni cisimleşmiş olmasına rağmen, 976 yıldır var olan Ketsuen hemen hemen her şeyin farkında sayılırdı.
Göz ucuyla, Toyotama-hime ile Shinkisi arasındaki o absürt kavgayı izlerken, gözlerini kısmış ve başını şaşkınlıkla iki yana doğru sallayıp derin bir iç çekmişti. Tekrardan bakışlarını o tarafa çevirdiğinde, rahip kılıklı Shinki'nin ağzından çıkan sözleri dinlemiş ve başıyla onaylamıştı sözlerini öncelikle.
"Toyotama-hime, bana bu tapınağı yaptırarak cisimleşmemde ve cisimleştikten sonraki hayatımda bana büyük yararı dokunacak bir iyilik yaptı. O yüzden ona kapım her zaman açık, lakin.." Göz ucuyla önüne secde etmiş kulunu gösterirken, "Pekte doğru zaman olmadığını itiraf etmeliyim."
Sözlerini, iç açıcı bir tebessümle bitirirken göz ucuyla ağlayarak tapınağa doğru yönelen Toyotama-Hime'ye baktı. Ne kadar doğru bir zaman olmadığını dillendirse de, ona sormak istediği sorular vardı.
Ama o sorulardan daha önemlisi, önünde secde etmiş bu kuldu.
"Sözlerin yerine ulaşmıştır. Eğer oğlunun intikam arzusunu hissedersem, önünde secde ettiğin bu Tanrı oğlunun intikamını almasında yol gösterecek. Şimdi git ve Japonya'nın kaderini şekillendirecek takası yap."
Söyleyecekleri bu kadardı. İntikam isteyen kendisi değil, oğluydu. Oğlu eğer gerçekten intikam istiyorsa intikam için yemin etmişlerin tanrısı olan Ketsuen bunu muhakkak duyacaktı.
Kulunu yolculadıktan sonra, Toyotama-hime'nin yanına gidecekti.
"Bir Tanrıça'ya, hele ki sizin gibi bir Tanrıça'ya ağlamak hiç yakışmıyor Toyotama-hime-sama. " Diye söze girecekti Ketsuen. Ellerini kitaplarda gezdirirken, konuşmasına devam edecekti: "Toyotama-hime, bu tapınağı yaptıranın siz olduğunu biliyorum; fakat bunun ardında yatan sebebe, bir Bilgelik tanrısı olmama rağmen vakıf değilim. Aydınlatır mısınız beni?"
Göz ucuyla, Toyotama-hime ile Shinkisi arasındaki o absürt kavgayı izlerken, gözlerini kısmış ve başını şaşkınlıkla iki yana doğru sallayıp derin bir iç çekmişti. Tekrardan bakışlarını o tarafa çevirdiğinde, rahip kılıklı Shinki'nin ağzından çıkan sözleri dinlemiş ve başıyla onaylamıştı sözlerini öncelikle.
"Toyotama-hime, bana bu tapınağı yaptırarak cisimleşmemde ve cisimleştikten sonraki hayatımda bana büyük yararı dokunacak bir iyilik yaptı. O yüzden ona kapım her zaman açık, lakin.." Göz ucuyla önüne secde etmiş kulunu gösterirken, "Pekte doğru zaman olmadığını itiraf etmeliyim."
Sözlerini, iç açıcı bir tebessümle bitirirken göz ucuyla ağlayarak tapınağa doğru yönelen Toyotama-Hime'ye baktı. Ne kadar doğru bir zaman olmadığını dillendirse de, ona sormak istediği sorular vardı.
Ama o sorulardan daha önemlisi, önünde secde etmiş bu kuldu.
"Sözlerin yerine ulaşmıştır. Eğer oğlunun intikam arzusunu hissedersem, önünde secde ettiğin bu Tanrı oğlunun intikamını almasında yol gösterecek. Şimdi git ve Japonya'nın kaderini şekillendirecek takası yap."
Söyleyecekleri bu kadardı. İntikam isteyen kendisi değil, oğluydu. Oğlu eğer gerçekten intikam istiyorsa intikam için yemin etmişlerin tanrısı olan Ketsuen bunu muhakkak duyacaktı.
Kulunu yolculadıktan sonra, Toyotama-hime'nin yanına gidecekti.
"Bir Tanrıça'ya, hele ki sizin gibi bir Tanrıça'ya ağlamak hiç yakışmıyor Toyotama-hime-sama. " Diye söze girecekti Ketsuen. Ellerini kitaplarda gezdirirken, konuşmasına devam edecekti: "Toyotama-hime, bu tapınağı yaptıranın siz olduğunu biliyorum; fakat bunun ardında yatan sebebe, bir Bilgelik tanrısı olmama rağmen vakıf değilim. Aydınlatır mısınız beni?"
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Toyotoma sessizliğini korumayı seçmişti başta. Zira Ketsuen dediklerinde haklıydı bu yüzden yüzü kızarmış bir şekilde köşeye çekilmişti. Haruchika ise olanları izlerken gülümsemekle yetinmişti, sonunda konuşmalar son bulduğunda ve kendisine söylenen bittikten sonra "Nasıl bir kader bilmiyorum ancak benim kanım kellemin yerde kalmasını istemeyecektir." demişti. Sonrasında tekrar saygılarını sunup Oda'ya giden yolu tutmuştu. Ketsuen onun gittiği yolu çoktan biliyordu, gördüğü pek çok gelecek vardı. Bilge olmak pek çok geleceğe hükmetmek anlamına gelir.
Ketsuen'in giderken gördüğü gelecek pek çok Ayakashi'nin can bulacağı bir gelecekti. Belki elli yıl sonra ancak tekrar huzur sağlanacaktı ve yenilikler gerçekleşecekti bu sırada. Toyotomi Haruchika'nın ölümünün açtığı gelecekler şunlardı...
Toyotomi Haruchika babasının ölümünden sonra intikam almak için sarayda git gide yükselecekti hatta öyle ki Oda Nobunaga'nın en yakın dostu olacaktı. O yükselirken Nobunagayı korumak için canını tehlikeye bile atacaktı ancak babası ve kardeşinden başlayarak tüm ailesini öldürecekti aynı onun yaptığı gibi. Sonundaysa Oda'yı ele geçirecekti, Toyotomi Mitsuhide olarak yükselecekti. Tüm Japonya için birleştirici birisi olacaktı, ismi Ketsuen'in kütüphanesinde bulunan kütüphanede efsaneleşecekti.
Tüm bunlar gerçekleşirken Mitsuhide'nin intikam hisleri yüzlerce ayakashi oluşturacaktı, Ketsuen'in göreviyse Mitsuhide intikamını alırken diğer insanları korumak ve ona eş değer intikamı sağlamak için akıl hocalığı yapmaktı. Ölen babasına karşılık babası, annesine karşılık annesi ve kardeşine karşılık kardeşi. En sonundaysa hayatını bu yolda heba edip en iyi dostunu kurtarmak için onun canını.
Ketsuen'in giderken gördüğü gelecek pek çok Ayakashi'nin can bulacağı bir gelecekti. Belki elli yıl sonra ancak tekrar huzur sağlanacaktı ve yenilikler gerçekleşecekti bu sırada. Toyotomi Haruchika'nın ölümünün açtığı gelecekler şunlardı...
Toyotomi Haruchika babasının ölümünden sonra intikam almak için sarayda git gide yükselecekti hatta öyle ki Oda Nobunaga'nın en yakın dostu olacaktı. O yükselirken Nobunagayı korumak için canını tehlikeye bile atacaktı ancak babası ve kardeşinden başlayarak tüm ailesini öldürecekti aynı onun yaptığı gibi. Sonundaysa Oda'yı ele geçirecekti, Toyotomi Mitsuhide olarak yükselecekti. Tüm Japonya için birleştirici birisi olacaktı, ismi Ketsuen'in kütüphanesinde bulunan kütüphanede efsaneleşecekti.
Tüm bunlar gerçekleşirken Mitsuhide'nin intikam hisleri yüzlerce ayakashi oluşturacaktı, Ketsuen'in göreviyse Mitsuhide intikamını alırken diğer insanları korumak ve ona eş değer intikamı sağlamak için akıl hocalığı yapmaktı. Ölen babasına karşılık babası, annesine karşılık annesi ve kardeşine karşılık kardeşi. En sonundaysa hayatını bu yolda heba edip en iyi dostunu kurtarmak için onun canını.
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen, kiraz ağacının yanına yaslanmış Toyotama-hime'nin yanına vardığında, oturmamayı tercih etti. Ayakta bir şekilde Toyotoma-hime'yi dinlerken oldukça sakin ve diri görünüyordu. Göz ucuyla bazen Toyotoma-hime'yi süzerken bazende Shinkisi'ni süzüyordu. Toyotama-hime'nin bahsettiği şeyi zaten biliyordu, o her şeyi bilerek doğmuş mutlak bir varlıktı sonuçta. Onu kıskananların daha sonra ona hayran olduğunu biliyordu. Hatta bu başına bile gelmişti; çünkü cisimleştiğinde etrafında uçuşan kiraz çiçekleri bunun bir göstergesiydi. Derin bir nefes alırken, kesinlikle Toyotama-hime'yi dinliyordu ama kafası daha çok Toyotomi Haruchika'nın ardında bıraktığı, daha doğrusu Ketsuen'in gördüğü o gelecekti. Gerçekten bir adamın oğlu için yaşamanı feda etmesi, Japonya'nın kaderini değiştireceği düşüncesi Ketsuen'in içini bir tuhaf ediyordu. Yinede, Ketsuen'i ilgilendiren kısım bu değildi, Ketsuen'i ilgilendiren kısım bu intikam için Toyotomi Haruchi'nın oğluna yol göstermek ve onun intikam yolunun oluşturduğu Ayakashi'leri temizlemekti.
Bu düşüncelerden sıyrılıp, tamamıyla misafirlerine odaklandığı an ikilinin yine birbirleriyle tartıştığı ana denk gelmişti. Ketsuen, zeki birisi olduğundan ötürü düşünürken, diğer yandan Toyotama-hime'yi dinleyebilmişti. O yüzden ikilinin tartışmasının sebebini biliyordu, öte yandan Toyotama-hime'nin kendisine aşık olmasıyla ilgili söylediği şeyleri pekte ciddiye almadı. Ketsuen, 976 yıllık deneyiminde, aşka güvenilmeyeceğini anlamıştı. Hele ki Toyotama-hime gibi bir kadının aşkına hiç, daha öncesinde kıskançlığı ile Orochi'ye yaptıkları dün gibi aklındaydı. Derin bir iç çekerken, konuşmayı devir alan Byakko'ya göz ucuyla baktı.
Byakko'nun nerede ne yapması gerektiğini bildiği bir insan olduğunu düşünüyordu Ketsuen, o yüzden sözlerinin de Toyotama-Hime'ye nazaran daha makul ve anlaşılır olmasını oldukça doğal karşılıyordu.
Byakko'nun sözlerini sonlandırdığında, amaçlarını kavrayabilmişti Ketsuen. Kendisi İntikam tanrısıydı ve intikamla yanıp tutuşan Orochi, Ketsuen'den intikam alamaz, tapınağına yaklaşamazdı bile.
"Gerçekten bilgili birisin Byakko. Ayrıca bir Bilgelik Tanrısı olabilirim ama bilgim sonsuz değil, benim bile öğreneceğim şeyler var. Bana bir şeyler öğretmek isteyenleri yadırgamam, sadece bilmeden konuşanları sevmem." Ketsuen yüzüne kondurduğu gülümseme sonrası, ellerini arkasında birleştirmiş ve bir kaç tur kiraz ağacının etrafında tur atmıştı.
"Toyotama-hime, öyle ya da böyle tapınak için teşekkürlerimi sunarım. Bunun karşılığında bu toprakları varlığım ile ebediyen koruyacağım. Her şeyin bir karşılığı vardır ve benim size olan karşılığım tam olarak bu." Ketsuen, henüz yeni cisimleşmiş, Shinkisi dahi olmayan bir Tanrı için büyük laflar ettiğinin farkındaydı.
Yinede söylemek istediği sözleri söylediği için mutluydu.
Volta atmayı bıraktığında, kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı. Uzun zamandır ruhani varlıktı. Cisimleşmiş olmanın tadını çıkarmak, gerçekten büyük bir Tanrı olmak istiyordu.
İntikam için yemin etmişlerin Tanrısı... Ne korkutucu bir isim değil mi?
Bu düşüncelerden sıyrılıp, tamamıyla misafirlerine odaklandığı an ikilinin yine birbirleriyle tartıştığı ana denk gelmişti. Ketsuen, zeki birisi olduğundan ötürü düşünürken, diğer yandan Toyotama-hime'yi dinleyebilmişti. O yüzden ikilinin tartışmasının sebebini biliyordu, öte yandan Toyotama-hime'nin kendisine aşık olmasıyla ilgili söylediği şeyleri pekte ciddiye almadı. Ketsuen, 976 yıllık deneyiminde, aşka güvenilmeyeceğini anlamıştı. Hele ki Toyotama-hime gibi bir kadının aşkına hiç, daha öncesinde kıskançlığı ile Orochi'ye yaptıkları dün gibi aklındaydı. Derin bir iç çekerken, konuşmayı devir alan Byakko'ya göz ucuyla baktı.
Byakko'nun nerede ne yapması gerektiğini bildiği bir insan olduğunu düşünüyordu Ketsuen, o yüzden sözlerinin de Toyotama-Hime'ye nazaran daha makul ve anlaşılır olmasını oldukça doğal karşılıyordu.
Byakko'nun sözlerini sonlandırdığında, amaçlarını kavrayabilmişti Ketsuen. Kendisi İntikam tanrısıydı ve intikamla yanıp tutuşan Orochi, Ketsuen'den intikam alamaz, tapınağına yaklaşamazdı bile.
"Gerçekten bilgili birisin Byakko. Ayrıca bir Bilgelik Tanrısı olabilirim ama bilgim sonsuz değil, benim bile öğreneceğim şeyler var. Bana bir şeyler öğretmek isteyenleri yadırgamam, sadece bilmeden konuşanları sevmem." Ketsuen yüzüne kondurduğu gülümseme sonrası, ellerini arkasında birleştirmiş ve bir kaç tur kiraz ağacının etrafında tur atmıştı.
"Toyotama-hime, öyle ya da böyle tapınak için teşekkürlerimi sunarım. Bunun karşılığında bu toprakları varlığım ile ebediyen koruyacağım. Her şeyin bir karşılığı vardır ve benim size olan karşılığım tam olarak bu." Ketsuen, henüz yeni cisimleşmiş, Shinkisi dahi olmayan bir Tanrı için büyük laflar ettiğinin farkındaydı.
Yinede söylemek istediği sözleri söylediği için mutluydu.
Volta atmayı bıraktığında, kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı. Uzun zamandır ruhani varlıktı. Cisimleşmiş olmanın tadını çıkarmak, gerçekten büyük bir Tanrı olmak istiyordu.
İntikam için yemin etmişlerin Tanrısı... Ne korkutucu bir isim değil mi?
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Toyotama'nın gidişinin aklında Shizune denen kişinin kim olduğu sorusu kalmıştı akıllarda. Çok geşmeden kiraz ağacından çıkan bir kadın suretinde ruh başını eğmiş ve "Ben shizune efendim, tanıştığımıza memnun oldum. Toyotama-hime'nin kiraz ağacı ruhuyum, siz kendi doğal ruhunuzu yanınıza alana kadar buradaki ağaçların yeşermesi ile ben ilgileneceğim. Sizi rahatsız etmemeye çalışacağım." demiş ve geri ağaca girmişti başını hiç kaldıramdan söylediklerinin ardından. Bu kısa süreli ikinci bir anlamsız tanışmanın ardından Ketsuen nihayetinde yalnız kalabilmişti.
Tapınaklarda ruhların olduğu bilinir bir durumdu. Bilgelik tanrıları dışında ağaç ruhlarını kullanan tanrı pek bulunmazdı. Genelde Shikigami'lerle bu işlerin yürütülmesi sağlanırdı ancak Ketsuen'in tapınağı olan Minato bir shikigami ve ya ruhu çağırabilecek kadar güçlü değildi.
Toyotama'nın bıraktığı parşömene gelince yazanlar şu şekildeydi;
"Uzunca bir aşk mektubu girişi"
"Ketsuen'in seksiliği"
"Yatak hikayeleri"
Bu uzun üç sayfanın sonunda asıl konunun bulunduğu paragraf sonunda gelmişti
"Hokkaido yakınlarında Susan'o, Amaterasu ile buluşmuş. Görüşmeye Kaguya-Hime ev sahipliği yapmış. Tam bir bilgi yok ancak söylenenler üzere Susan'o yer altına annesi İzanami'yi görmeye gitmeyi istiyormuş. Ebisu bunu duyunca aynı şekilde kendisi de gitmek istemiş ancak cennet genel olarak karşı çıkmış. Talihin Şanslı Yedi Tanrısı cennetin bu tutumundan rahatsız olmuş. Shinkilerinin bağlanması bile söz konusu olmuş, bunun üstüne istediğine zarar verip zarar görmeyecek bir tanrının ortaya çıkışı da tuz biber ekmiş. Toyotama-Hime'nin dolaylı olarakta Susan'o'nun tarafını tuttuğu düşünüldüğü için ilişkiler her zamankinden çok daha gergin durumda. Bir de Ketsuen çok yakışılıymış, öyle ki bir bakışı ile bedenleri aleve verebilirmiş aaah..." şeklinde devam eden bir mektuptu bu.
Susan'o'nun annesini görmesini istemesi genel bir durumdu ve Amaterasu'nun da bunu engellemesi ancak tanrı Ebisu yani İzanami'nin diğer çocuğunun da yeni dirilişinde bunu istemesi garipti. Bir yandan da diğer altı tanrının bu şekilde aşağılanması durumu çok etkiliyordu. Bunların üstüne bir de Tarafsız olan Ketsuen'e bir taraf biçilmiş olması da dikkat etmesi gerektiğinin kanıtıydı. Bu olanların sonucunu en büyük bilgeler bile tahmin edemez lakin büyük fırtınalar geleceği kesin.
Tapınaklarda ruhların olduğu bilinir bir durumdu. Bilgelik tanrıları dışında ağaç ruhlarını kullanan tanrı pek bulunmazdı. Genelde Shikigami'lerle bu işlerin yürütülmesi sağlanırdı ancak Ketsuen'in tapınağı olan Minato bir shikigami ve ya ruhu çağırabilecek kadar güçlü değildi.
Toyotama'nın bıraktığı parşömene gelince yazanlar şu şekildeydi;
"Uzunca bir aşk mektubu girişi"
"Ketsuen'in seksiliği"
"Yatak hikayeleri"
Bu uzun üç sayfanın sonunda asıl konunun bulunduğu paragraf sonunda gelmişti
"Hokkaido yakınlarında Susan'o, Amaterasu ile buluşmuş. Görüşmeye Kaguya-Hime ev sahipliği yapmış. Tam bir bilgi yok ancak söylenenler üzere Susan'o yer altına annesi İzanami'yi görmeye gitmeyi istiyormuş. Ebisu bunu duyunca aynı şekilde kendisi de gitmek istemiş ancak cennet genel olarak karşı çıkmış. Talihin Şanslı Yedi Tanrısı cennetin bu tutumundan rahatsız olmuş. Shinkilerinin bağlanması bile söz konusu olmuş, bunun üstüne istediğine zarar verip zarar görmeyecek bir tanrının ortaya çıkışı da tuz biber ekmiş. Toyotama-Hime'nin dolaylı olarakta Susan'o'nun tarafını tuttuğu düşünüldüğü için ilişkiler her zamankinden çok daha gergin durumda. Bir de Ketsuen çok yakışılıymış, öyle ki bir bakışı ile bedenleri aleve verebilirmiş aaah..." şeklinde devam eden bir mektuptu bu.
Susan'o'nun annesini görmesini istemesi genel bir durumdu ve Amaterasu'nun da bunu engellemesi ancak tanrı Ebisu yani İzanami'nin diğer çocuğunun da yeni dirilişinde bunu istemesi garipti. Bir yandan da diğer altı tanrının bu şekilde aşağılanması durumu çok etkiliyordu. Bunların üstüne bir de Tarafsız olan Ketsuen'e bir taraf biçilmiş olması da dikkat etmesi gerektiğinin kanıtıydı. Bu olanların sonucunu en büyük bilgeler bile tahmin edemez lakin büyük fırtınalar geleceği kesin.
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen, Byakko'nun oldukça kayda değer bir Shinki olduğunu düşünüyordu. Hatta bir anlığına Kıskançlık Tanrısı olan Toyotama'yı bile bu konuda kıskandığı söylenebilirdi. Gökyüzünde yavaşça kaybolan ikiliden gözünü alırken, ikilinin geride bıraktığı Shizune gizemini düşünüyordu. Nitekim o gizem çok sürmeden kendini tanıttığında, Ketsuen bugün bir başkasıyla daha tanışmıştı. Açıkçası Toyotama'nın göründüğü gibi biri olduğunu sanmıyordu. Aslında göründüğü gibi biriydi, sadece dışarıya yansıttığından daha zekiydi. En azından Ketsuen öyle hissetmiş, öngörmüştü. Ağır adımlarla dinlenme alanına doğru çekilirken, hafif düşünceliydi. Toyotama'nın söylediklerini düşünüyordu. Ketsuen, açıkçası kendisinden rahatsız olan Tanrılar olduğunu düşünmüyordu. Direk ondan korkan Tanrılar olduğuna inanıyordu. Zira Ketsuen, henüz tanınmayan bir Tanrı olsada cisimleşmesinden sonra tanınması oldukça kısa sürecek gibi görünüyordu ve Ketsuen ne kadar güçlenirse, diğer Tanrılar için tehlike her seferinde dahada büyüyecekti. Bu aşamada ya Ketsuen'i karşısına alacaklardı ya da Ketsuen'e düşman. Yinede henüz güçsüz olan Ketsuen, Toyotama'ya hak veriyordu. Dikkatli olmalıydı.
Yayıla yayıla oturacağı baş köşeye geçtiğinde, Toyotama'nın Shizune dışında geride bıraktığı parşömeni ellerine aldı ve okumaya başladı. Şüphesiz ki ilk üç sayfa oldukça sıkıcı olsada, Bilgelik Tanrısı olan Ketsuen'i pek sıkmamıştı. Okumak ziyadesiyle sevdiği bir şeydi, her ne kadar içeriği pekte iç açıcı şeyler olmasada.
Toyotama'nın asıl söylemek istediği şeyleri yazdığı kısma geldiğinde, çenesini sıvazlaması bir olmuştu. Bu andan itibaren yüzünde ufak bir tebessüm olan Ketsuen, bu tebessümden hemencik arınmış ve yüzünü büyük bir ciddiyet kaplamıştı. Tayotoma anlattıklarında ciddi ise büyük bir savaş ortadaydı ve Ketsuen'e çoktan bir taraf biçilmişti.
"Hmm Toyotama, düşündüğümden daha zeki bir kadın. Sanırım ben farkında olmadan beni kız kardeşinin tarafına çekti. Bu savaş kaçınılmaz gibi, ama eğer düşündüğümden erken başlarsa bu savaşın arasında can verip unutulmanın tam eşiğine gelmemde olası. Umarım Susan'o ve Amaterasu sabırsız Tanrılar değillerdir."
Ketsuen güçlü bir Tanrı olma potansiyeli olduğunun farkındaydı ama aynı şekilde şu an oldukça güçsüz olduğuna da biliyordu. Bir Felaket Tanrısına karşı bir bebek kadar savunmasızdı, en azından şimdilik.
Derin bir iç çekti.
Ardından intikam için yemin etmişlerin Tanrısı gözlerini kapattı ve beklemeye koyuldu. Haruchika'nın oğlunun intikam naralarını duymak istiyordu. Gerçekten duyabilecek miydi?
Yayıla yayıla oturacağı baş köşeye geçtiğinde, Toyotama'nın Shizune dışında geride bıraktığı parşömeni ellerine aldı ve okumaya başladı. Şüphesiz ki ilk üç sayfa oldukça sıkıcı olsada, Bilgelik Tanrısı olan Ketsuen'i pek sıkmamıştı. Okumak ziyadesiyle sevdiği bir şeydi, her ne kadar içeriği pekte iç açıcı şeyler olmasada.
Toyotama'nın asıl söylemek istediği şeyleri yazdığı kısma geldiğinde, çenesini sıvazlaması bir olmuştu. Bu andan itibaren yüzünde ufak bir tebessüm olan Ketsuen, bu tebessümden hemencik arınmış ve yüzünü büyük bir ciddiyet kaplamıştı. Tayotoma anlattıklarında ciddi ise büyük bir savaş ortadaydı ve Ketsuen'e çoktan bir taraf biçilmişti.
"Hmm Toyotama, düşündüğümden daha zeki bir kadın. Sanırım ben farkında olmadan beni kız kardeşinin tarafına çekti. Bu savaş kaçınılmaz gibi, ama eğer düşündüğümden erken başlarsa bu savaşın arasında can verip unutulmanın tam eşiğine gelmemde olası. Umarım Susan'o ve Amaterasu sabırsız Tanrılar değillerdir."
Ketsuen güçlü bir Tanrı olma potansiyeli olduğunun farkındaydı ama aynı şekilde şu an oldukça güçsüz olduğuna da biliyordu. Bir Felaket Tanrısına karşı bir bebek kadar savunmasızdı, en azından şimdilik.
Derin bir iç çekti.
Ardından intikam için yemin etmişlerin Tanrısı gözlerini kapattı ve beklemeye koyuldu. Haruchika'nın oğlunun intikam naralarını duymak istiyordu. Gerçekten duyabilecek miydi?
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Susan'o kesinlikle sabırsız bir tanrı değildi, oldukça bilge ve güçlüydü. Bu yüzden ona savaşın tanrısı denmekteydi. Büyük savaşlarda yüz ayakashiyi silahının tek savuruşunda yok olduğu söylenen mükemmel savaş tanrısıydı. Bishamon kendi gücünü test etmek için saldırdığında zırhını çıplak elleriyle parçalamıştı ancak bu sabır sonsuz değildi. On binlerce yıldır hasretini duyduğu annesini görmek istemekteydi. Buna karşılık Amaterasu fevri bir kadındı, ne zaman ne yapacağı belli olmazdı ancak savaşı sevmediğinden diğer tanrılara daha önce bu durumu yansıtmamıştı.
Dinlenmesi devam ederken yoldan geçen birisi bu tanrıdan bir istekte bulunmuştu ancak tüm bunları kapatan başka bir dilek vardı. Saf bir intikam, ona dilekte bulunan karısının aldatması değil. Oda topraklarında bir baba ağlıyordu kızına tecavüz edip öldüren hatta cesedine bile tecavüz eden kişilerden intikam almak için ağlayarak Ketsuen'in adını sayıklıyordu.
Dinlenmesi devam ederken yoldan geçen birisi bu tanrıdan bir istekte bulunmuştu ancak tüm bunları kapatan başka bir dilek vardı. Saf bir intikam, ona dilekte bulunan karısının aldatması değil. Oda topraklarında bir baba ağlıyordu kızına tecavüz edip öldüren hatta cesedine bile tecavüz eden kişilerden intikam almak için ağlayarak Ketsuen'in adını sayıklıyordu.
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Gözlerini kapattı gamsız tanrı. Aslında Ketsuen bir çok asrın insanına göre pek çok şeyi ifade ediyordu. Kimilerine göre acımasız bir Tanrıydı, kimilerine göre soğuk, kimilerine göre şefkatli ve kimilerine göre komikti. Ketsuen, gözlerini kapattığında kulakları açıldı. Ona yalvaran, onun ismini sayıklayan insanların varlığını hissedebiliyordu. Sadece dinlemekle yetinirken yeni cisimleşmiş bu Tanrı, öyle güçlü bir intikam arzusu hissetti ki, kapalı olan gözlerini açtı. Bu aynı, 976 yıl önceki onun oluşmasına vesile olan o adamın durumuna benziyordu. Eğer Ketsuen'in acıma duygusu olsaydı şüphesiz kalbi kan ağlardı. Ama o bir insan değil, Tanrıydı. O bu tarz lükslere sahip değildi. Oturduğu yerden kalktığında, tapınağına şöyle bir bakış attı.
İlk seferiydi bu. Cisimleşmesine ev sahipliği yapan bu tapınağı ilk defa terk edecekti. Derin bir iç çekerken bir ışık süzmesi oldu ve ona yalvaran aciz kulunun yanında bitti.
"İntikam için yemin etmişlerin Tanrısı Ketsuen sesine kulak verdi." Ketsuen'in söyleyecek başka bir şeyi yoktu bu çaresiz babaya. Ketsuen, bir insan değildi. Bir Tanrıydı ve buraya ondan yardım isteyen kulunu avutmak için değil, ona yol göstermek için gelmişti. Ketsuen, tok sesini bir kez daha çaresiz babaya dinlettirdi, "Sana yol göstermem için bana sunduğun şey nedir?"
Ketsuen'in var oluş kuralıydı bu. Değeri fark etmeksizin herhangi bir şeyin ona sunulması gerekiyordu. Aksi taktirde Ketsuen, tabuları gereği bu çaresiz adama yardım etmeyecekti.
Zira Tanrılarında uyması gereken kuralları vardı.
İlk seferiydi bu. Cisimleşmesine ev sahipliği yapan bu tapınağı ilk defa terk edecekti. Derin bir iç çekerken bir ışık süzmesi oldu ve ona yalvaran aciz kulunun yanında bitti.
"İntikam için yemin etmişlerin Tanrısı Ketsuen sesine kulak verdi." Ketsuen'in söyleyecek başka bir şeyi yoktu bu çaresiz babaya. Ketsuen, bir insan değildi. Bir Tanrıydı ve buraya ondan yardım isteyen kulunu avutmak için değil, ona yol göstermek için gelmişti. Ketsuen, tok sesini bir kez daha çaresiz babaya dinlettirdi, "Sana yol göstermem için bana sunduğun şey nedir?"
Ketsuen'in var oluş kuralıydı bu. Değeri fark etmeksizin herhangi bir şeyin ona sunulması gerekiyordu. Aksi taktirde Ketsuen, tabuları gereği bu çaresiz adama yardım etmeyecekti.
Zira Tanrılarında uyması gereken kuralları vardı.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen tapınağıdan seslenmesinin ardından bir gariplik sezmişti ancak bunu fark etmesi çok geç olmuştu. Etrafına baktığında sadece karanlık bir odada bulmuştu kendini. Babaya baktığındaysa önünde bir başkası duruyordu, yüzünü tam olarak seçemiyordu ancak yere baktığında onlarca yılanın tahtadan süzülerek gittiği şeyin kim olduğunu tahmin ediyordu. Bu sırada acılı baba ağlayarak "Özür dilerim." demişti. Gözleri yaşarırken kafasının kopması bir olmuştu.
Karanlık odada sadece babayı aydınlatan camdan giren ay ışığı vardı bu nedenle her ne kadar kim olduğunu fark etmiş olsa da kesin bir şey söylemesi ancak ona yalvaran babanın kafasını koparan kılıcı görmesi ile gerçekleşmişti. Normalden daha uzun kızıla çalan siyah bir metal, kan yolunda beyaz yılan pulu deseni ve ters bir şekilde yapılmış kılıç eğrisi. Totsuka no Tsurugi, Yamata no Orochi'nin kuyruğu olan efsanevi silah.
Odanın karanlığında duran silüetten gelen sesse "Ben intikam alamam, sevmemde." demiş ve yılana dönüşerek kaybolmuştu. Ketsuen'i bir ormanın içindeki barakaya çekmişti. Kendisi de farkındaydı, odadan çıkması ile üstünde büyük bir baskı oluşmuştu. Nefesi daralıyordu, aynı ona söylediği gibi intikamı kendisi alamıyordu hiç bir varlık ondan ancak başka varlıkları kullanıp onu tuzağa çekebiliyorlar.
Ormanın ortasındaki harap bir demirci kulübesindeydi. Kuzeyde olduğu belliydi zira baharın henüz ortalarında kar yağmaya başlamıştı. Etrafındaysa ona bakan gözler vardı. Tamamen çevrelenmişti.
"Güzel kokuyor."
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen, ihanete uğrayacağını elbette kestirmezdi; ama ona yakaran kulunun yanına gitmeden bir kaç saniye evvel önce garip şeyler hissetmişti; fakat bunun için geç olduğunu kendisini oldukça eski bir demirci kulübesinde bulunca kavrayabilmişti. Hafifçe iç çeken Tanrı, göz ucuyla başına gelecekleri anlamaya çalışırken tek bir şeyi anlayamamıştı. Bu ormanı ve kulübeyi ele geçiren şey soğuk bir kış mıydı yoksa Ayakashiler'in kendisi miydi?
Kendisine yakaran babanın diz çöktüğünü ama kendisine değilde; çoktan başka birisine diz çöktüğünü gördüğünde, bir tuzağa çekildiğini anlamıştı.
Yamata no Orochi...
Tahta zeminde, Ketsuen'i rahatsız edecek kadar çok yılan gölgelerin ardındaki adama doğru yöneldiğinde, aklına gelen ilk isim bu olmuştu İntikam Tanrısının; fakat emin olduğu an bundan bir kaç saniye sonra olmuştu.
Kendisine yalvaran babanın kafası acımasız bir yılanın kuyruk darbesi ile yerinden ayrılınca ve o kusursuz metalden yansıyan ay ışığı ve kan hüzmesi kendi yüzüne vurunca, emin olmuştu. Kendisinden intikam alamayacak bu varlık, onu tuzağa çekmişti. Ketsuen, bir tepki vermeye kalkmadı.
Sadece, Yamata No Orochi'nin kendisini son kez gördüğünde yüzünde şeytani bir gülümseme bıraktığından emin olmuştu. Tanrılar, Ketsuen'den intikam alamazlardı; ama İntikamın Tanrısı olan Ketsuen, bir girdap gibi başlarına binebilirdi. Ketsuen, Yamata No Orochi'ye bunun haberini vermişti.
"Eğer buradan kurtulursam seni öldüreceğim." demişti o şeytani gülüşüyle.
Yamata No Orochi, bu planı uygularken Ketsuen'in henüz yeni cisimleşmiş olduğundan ve bir Shinkisi bile olmadığından haberdar olmalıydı ki, yılanın başını büyümeden ezmeye kalkmıştı. Ketsuen, eski bir demirci atölyesi olduğu bu yere göz ucuyla bakarken, kendini savunabileceği bir demir parçası arıyordu. Ayakashiler'i bir Shinki olmadan öldüremeyeceğinin farkındaydı; ama en azından kendinden uzak tutabilirdi. Eğer o demir parçasını bulamayacak kadar savunmasız ise, önce bu kulübeden çıkacaktı. Ardından ilk yapacağı iş, ağaçların seyrekleştiği yönlere koşmak olacaktı.
Kendisine yakaran babanın diz çöktüğünü ama kendisine değilde; çoktan başka birisine diz çöktüğünü gördüğünde, bir tuzağa çekildiğini anlamıştı.
Yamata no Orochi...
Tahta zeminde, Ketsuen'i rahatsız edecek kadar çok yılan gölgelerin ardındaki adama doğru yöneldiğinde, aklına gelen ilk isim bu olmuştu İntikam Tanrısının; fakat emin olduğu an bundan bir kaç saniye sonra olmuştu.
Kendisine yalvaran babanın kafası acımasız bir yılanın kuyruk darbesi ile yerinden ayrılınca ve o kusursuz metalden yansıyan ay ışığı ve kan hüzmesi kendi yüzüne vurunca, emin olmuştu. Kendisinden intikam alamayacak bu varlık, onu tuzağa çekmişti. Ketsuen, bir tepki vermeye kalkmadı.
Sadece, Yamata No Orochi'nin kendisini son kez gördüğünde yüzünde şeytani bir gülümseme bıraktığından emin olmuştu. Tanrılar, Ketsuen'den intikam alamazlardı; ama İntikamın Tanrısı olan Ketsuen, bir girdap gibi başlarına binebilirdi. Ketsuen, Yamata No Orochi'ye bunun haberini vermişti.
"Eğer buradan kurtulursam seni öldüreceğim." demişti o şeytani gülüşüyle.
Yamata No Orochi, bu planı uygularken Ketsuen'in henüz yeni cisimleşmiş olduğundan ve bir Shinkisi bile olmadığından haberdar olmalıydı ki, yılanın başını büyümeden ezmeye kalkmıştı. Ketsuen, eski bir demirci atölyesi olduğu bu yere göz ucuyla bakarken, kendini savunabileceği bir demir parçası arıyordu. Ayakashiler'i bir Shinki olmadan öldüremeyeceğinin farkındaydı; ama en azından kendinden uzak tutabilirdi. Eğer o demir parçasını bulamayacak kadar savunmasız ise, önce bu kulübeden çıkacaktı. Ardından ilk yapacağı iş, ağaçların seyrekleştiği yönlere koşmak olacaktı.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen kulübenin etrafında kendini korumak için bir şeyler arıyordu ancak paslı metallerden başka bir şey yoktu. Onlar da yeni cisimleşmiş tanrıya mesaj olsun diye belirli bir şekil sınıfına giremeyecek şekildeydi. Etrafını iyice süzse de kendi yararına kullanacak hiç bir şey bulamıyordu. Örs ve üzengi bile parçalanmış haldeydi. Burası uzun zamandır Ayakashi kuşatması altındaydı. Bunu fark etmesi için bilge olmasına da gerek yoktu.
Buradan tekrar cisimlenmeyi denese dahi bu imkansızdı. Tapınağı buna izin verecek kadar ruh barındırmıyordu, Yamata No Orochi ne kadarını düşündü bilinmez ancak Ketsuen umutsuzluğun bile var olamayacağı bir duruma çekilmişti. Taki şansı onun intikam isteği ile körüklenene kadar.
Odanın etrafını incelerken bir çeşit kapak görmüştü Ketsuen yer altına açılan bir yolun kapağı olmalıydı ve bundan başka bir çıkış yoktu çünkü ayakashiler kapıları pencereleri hatta tavanı bile sarmalamıştı. Kapağı açmaya çalıştı ancak çivilerle bir birine sabitlenmişti kapak. Bu kapağı kırmazsa ne olacağı barizdi.
Buradan tekrar cisimlenmeyi denese dahi bu imkansızdı. Tapınağı buna izin verecek kadar ruh barındırmıyordu, Yamata No Orochi ne kadarını düşündü bilinmez ancak Ketsuen umutsuzluğun bile var olamayacağı bir duruma çekilmişti. Taki şansı onun intikam isteği ile körüklenene kadar.
Odanın etrafını incelerken bir çeşit kapak görmüştü Ketsuen yer altına açılan bir yolun kapağı olmalıydı ve bundan başka bir çıkış yoktu çünkü ayakashiler kapıları pencereleri hatta tavanı bile sarmalamıştı. Kapağı açmaya çalıştı ancak çivilerle bir birine sabitlenmişti kapak. Bu kapağı kırmazsa ne olacağı barizdi.
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Çaresizlik, kesinlikle bir Bilgelik Tanrısına yakışmıyordu. Ketsuen'e hiç yakışmıyordu... 976 yıldır ruhlar aleminde dünyayı ve ona inanan bir avuç insanı takip eden Ketsuen... Bir çok şekilde anılsada, tüm bu şekillerin ardında yatan şey onun kusursuzluğu ve mutlaklığı idi. Ketsuen bu çaresiz durumda kalmasına gülümsedi anlık olarak. İntikam aleviyle yanıp tutuşuyordu İntikam Tanrısı. İçindeki bu alevi dışarı salsa, şüphesiz ki ormanı kaplayan bu kar birikintisini anında eritecek idi. Yamata no Orochi, Ketsuen'in paçayı kurtaramayacağı bir plan hazırlamış gibiydi, bu yüzden bu kadar rahat olmalıydı.
Ketsuen gerçekten çaresizdi. Kendine bir silah ararken Ayakashiler kulübenin tüm çıkış yollarını kapatmıştı. Ve bunun yanı sıra, Ketsuen işine yarayabilecek bir silah bile bulamamıştı.
Kendisine mi kızmalı idi yoksa ona bu tuzağı hazırlayan yılana mı emin olamıyordu Ketsuen. Tek emin olduğu şey intikam almak istediğiydi. Gözlerini kapattı İntikam Tanrısı.
Gözlerini tekrardan açtığında gözleri, gözlerini kapatmadan önceki en son noktaya bakmıyordu. Yer altına inen bir yolun kapağına bakıyordu. Şansının mı yoksa kaderinin mi bir cilvesiydi bilmiyordu. Tek bildiği şey şu an yaşamak istiyorsa hızlı olmalıydı. Bu yüzden kapağa doğru fırlayıp açmaya çalıştığında hayal kırıklığına uğraması pekte gecikmemiş idi.
Çevresi çivilenmiş kapak açılmıyordu.
Çaresizce bir kez daha etrafına baktığında, silah ararken gözüne çarpan ama işine yaramayacağı düşündüğü Örs'e şöyle uzun uzun baktı, ardından tahtadan parçaya. Yüzünde beliren gülümseme ile Örs'ü dikkatlice kaldırdı ve tahtadan parçaya doğru fırlattı. Kırılacağını umuyordu ve kırılırsa direk açılan yerden içeri atlayacaktı. Onu bekleyen şeyin ne olduğunu bilmiyordu Bilgelik Tanrısı; ama buradan kurtulursa düşmanlarına neler yapacağını oldukça iyi biliyordu.
Ketsuen gerçekten çaresizdi. Kendine bir silah ararken Ayakashiler kulübenin tüm çıkış yollarını kapatmıştı. Ve bunun yanı sıra, Ketsuen işine yarayabilecek bir silah bile bulamamıştı.
Kendisine mi kızmalı idi yoksa ona bu tuzağı hazırlayan yılana mı emin olamıyordu Ketsuen. Tek emin olduğu şey intikam almak istediğiydi. Gözlerini kapattı İntikam Tanrısı.
Gözlerini tekrardan açtığında gözleri, gözlerini kapatmadan önceki en son noktaya bakmıyordu. Yer altına inen bir yolun kapağına bakıyordu. Şansının mı yoksa kaderinin mi bir cilvesiydi bilmiyordu. Tek bildiği şey şu an yaşamak istiyorsa hızlı olmalıydı. Bu yüzden kapağa doğru fırlayıp açmaya çalıştığında hayal kırıklığına uğraması pekte gecikmemiş idi.
Çevresi çivilenmiş kapak açılmıyordu.
Çaresizce bir kez daha etrafına baktığında, silah ararken gözüne çarpan ama işine yaramayacağı düşündüğü Örs'e şöyle uzun uzun baktı, ardından tahtadan parçaya. Yüzünde beliren gülümseme ile Örs'ü dikkatlice kaldırdı ve tahtadan parçaya doğru fırlattı. Kırılacağını umuyordu ve kırılırsa direk açılan yerden içeri atlayacaktı. Onu bekleyen şeyin ne olduğunu bilmiyordu Bilgelik Tanrısı; ama buradan kurtulursa düşmanlarına neler yapacağını oldukça iyi biliyordu.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen kararını vermiş ve örsü tahtanın üzerine fırlatmakla başlamıştı. Normal şartlarda böyle bir darbeye dayanabilir ancak burası eski bir kulübeydi. Tahtanın üzerine attığında kırılmıştı ancak olduğu yerde kalmamış metrelerce aşağı düşmüştü. Çok yüksek bir mesafe sayılmazdı ancak düşüş biraz acıtacak gibi görünüyordu. Bunu düşünmenin vakti olmadığının farkında olan İntikam Tanrısı derin bir nefesle atlamıştı boşluğa.
Düşerken buranın bir çeşit çıkışa açıldığını fark ettiğinden kendini dağın bir yerine açılan bir mağaradan fırlamamak için tutunmak üzere hazırlamaya başlamıştı. Havanın gittikçe keskinleşmesi ve sonunda kar tanelerinin yüzüne vurmaya başlamasıyla çıkış için hazırlanmıştı.
Kuyudan fırladığında beklediği gibi bir mağaraya açılıyordu. Önceleri kuyu olması için kazılmıştı belli ki ancak sonunda açıldığı yer nedeniyle yarım bırakılmıştı. Mağaranın içinden ormana fırlayıp sırtını vurmuştu bu sırada Ketsuen.
Derin bir nefes almasının ardından peşinde ayakashiler olduğunun farkına tekrar varmıştı. Tam ayağa kalktığı sırada bir mezar taşı gözüne ilişmişti. Mezar taşının üstünde yazan isim okunmuyordu zira pek iyi yapılmamış ve epeyce örselenmişti; ancak daha dikaktli baktığında orada gördüğü şey el değmemiş bir ruhtu. Uzun zamandır orada bekliyordu görünen üzere. Tepesine kısa süre sonra yağmaya başlayacak Ayakashi'leri düşününce bu genç kadın ruhu almaktan başka çaresi yoktu Ketsuen'in.
Sonraki turuna isim verme kısmından itibaren yazmadan klan adını belirlemen gerekli
Pek tabi isim verme ilahisini de yazman lazım bunu yaparken. Silahına isim vermen gereken yeri boş bırakman yeterli olacak.
Klan ismi: Shinkinin orjinal adına eklenecek klan adı.
Düşerken buranın bir çeşit çıkışa açıldığını fark ettiğinden kendini dağın bir yerine açılan bir mağaradan fırlamamak için tutunmak üzere hazırlamaya başlamıştı. Havanın gittikçe keskinleşmesi ve sonunda kar tanelerinin yüzüne vurmaya başlamasıyla çıkış için hazırlanmıştı.
Kuyudan fırladığında beklediği gibi bir mağaraya açılıyordu. Önceleri kuyu olması için kazılmıştı belli ki ancak sonunda açıldığı yer nedeniyle yarım bırakılmıştı. Mağaranın içinden ormana fırlayıp sırtını vurmuştu bu sırada Ketsuen.
Derin bir nefes almasının ardından peşinde ayakashiler olduğunun farkına tekrar varmıştı. Tam ayağa kalktığı sırada bir mezar taşı gözüne ilişmişti. Mezar taşının üstünde yazan isim okunmuyordu zira pek iyi yapılmamış ve epeyce örselenmişti; ancak daha dikaktli baktığında orada gördüğü şey el değmemiş bir ruhtu. Uzun zamandır orada bekliyordu görünen üzere. Tepesine kısa süre sonra yağmaya başlayacak Ayakashi'leri düşününce bu genç kadın ruhu almaktan başka çaresi yoktu Ketsuen'in.
Sonraki turuna isim verme kısmından itibaren yazmadan klan adını belirlemen gerekli
Pek tabi isim verme ilahisini de yazman lazım bunu yaparken. Silahına isim vermen gereken yeri boş bırakman yeterli olacak.
Klan ismi: Shinkinin orjinal adına eklenecek klan adı.
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen, usulca düşerken kendisini bekleyen şeyi az çok fark ediyordu. Kıl payıyla kurtulmuş sayılırdı. Zira biraz daha vakit kaybetseydi Ayakashilerin bu geceki ziyafeti olacağının farkındaydı. Aşağı doğru süzülürken sürtünmeden ötürü yer yer canı yanıyordu ve yine yer yer çarpmadan ötürü belli başlı yerleri sızlıyordu. Ketsuen'in itirazı yoktu. Bir çıkış yolu bulması bile onun için mucize idi... Soğuk hava, İntikam Tanrısının neredeyse çıplak sayılacak vücudunu biraz daha soğutmaya başladığında ve gözleri bembeyaz kar taneciklerini gördüğünde fırlayış için hazırlamıştı kendini çoktan fırlayış için Ketsuen; fakat bu bile talihsiz Tanrının sırtını sertçe vurmasına mani olamamıştı. Bir kez daha yılana lanetler savurdu içinden.
Boğazını yakacak o derini nefesi içine çektiğinde, Ayakashi'lerin varlığını net bir şekilde halen hissedebiliyordu. Muhtemelen takip ediliyordu Ketsuen. Ne tarafa kaçacağını kestirmek için etrafına bakarken, karla kaplanmış eski mi eski bir mezar taşı dikkatini çekmişti. Mezar taşının üzerindeki isim okunmayacak kadar tahriş olmuştu; zaten arkasında onu tüketmek isteyen bir Ayakashi ordusu varken bu mezarın kime ait olduğunu öğrenmekle vakit kaybedemezdi... Tam koşmaya başlayacaktı ki, fark etti onu. Mezarın başındaki el değmemiş ruhu... Ketsuen bu soğuk havada çevresine yayılacak kadar sıcak bir gülümseme ile tepki verdi.
"Sanırım Yamata no Orochi bunu gözden kaçırmış..." diye mırıldandı kendi kendine. Ardından göz ucuyla az önce fırladığı mağaranın çıkışına baktı. Ayakashiler'in tekrardan etrafını sarması an meselesi idi.
Bu yüzden, bu sıcak gülümseme henüz yerini korurken, elini doğrulttu ve avuç içini en az bu kar taneleri kadar tertemiz kalmış ruhun üzerine doğru tuttu.
İntikam Tanrısı intikam doluydu ve bir kaç saniye sonra intikamını almakta kendisine yardım edebilecek bir dost, yoldaş edinecekti. Galiba ikiside asırlardır bu anı bekliyordu ha?
Boğazını yakacak o derini nefesi içine çektiğinde, Ayakashi'lerin varlığını net bir şekilde halen hissedebiliyordu. Muhtemelen takip ediliyordu Ketsuen. Ne tarafa kaçacağını kestirmek için etrafına bakarken, karla kaplanmış eski mi eski bir mezar taşı dikkatini çekmişti. Mezar taşının üzerindeki isim okunmayacak kadar tahriş olmuştu; zaten arkasında onu tüketmek isteyen bir Ayakashi ordusu varken bu mezarın kime ait olduğunu öğrenmekle vakit kaybedemezdi... Tam koşmaya başlayacaktı ki, fark etti onu. Mezarın başındaki el değmemiş ruhu... Ketsuen bu soğuk havada çevresine yayılacak kadar sıcak bir gülümseme ile tepki verdi.
"Sanırım Yamata no Orochi bunu gözden kaçırmış..." diye mırıldandı kendi kendine. Ardından göz ucuyla az önce fırladığı mağaranın çıkışına baktı. Ayakashiler'in tekrardan etrafını sarması an meselesi idi.
Bu yüzden, bu sıcak gülümseme henüz yerini korurken, elini doğrulttu ve avuç içini en az bu kar taneleri kadar tertemiz kalmış ruhun üzerine doğru tuttu.
Ben İntikam tanrısı Ketsuen.
Sen kayıp ruhu benim kutsal aletim olman için Hiden'den geri çağırıyorum.
Bundan sonra bana itaat edeceksin ve yaşadığından uzun süre hizmet edeceksin.
Benimle birlikte karanlığı temizlemeye ve bu topraklara huzuru getirmekle yükümlüsün.
Silah adın Na.
İnsan adın Na.
Sen kayıp ruhu benim kutsal aletim olman için Hiden'den geri çağırıyorum.
Bundan sonra bana itaat edeceksin ve yaşadığından uzun süre hizmet edeceksin.
Benimle birlikte karanlığı temizlemeye ve bu topraklara huzuru getirmekle yükümlüsün.
Silah adın Na.
İnsan adın Na.
İntikam Tanrısı intikam doluydu ve bir kaç saniye sonra intikamını almakta kendisine yardım edebilecek bir dost, yoldaş edinecekti. Galiba ikiside asırlardır bu anı bekliyordu ha?
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen gördüğü ruhu himayesine almak için elini kaldırmış ve ilahisine başlamıştı. Kurtulmak için başka şansı yoktu ve kaderini bu on sekiz yaşında ölmüş genç kadına bağlamıştı. Gülümseyerek ona bir isim veremeye başladı.
Ona verdiği isim de manidardı bulduğu yerden bir isim seçmişti bilgelik tanrısı ve ruh şekillenip iki avuç içine gelmişti.
Ona baktığında gayet ortalama bir zil görüyordu gözleri başta ancak gücünü anlaması uzun sürmemişti. Kötülüğü yok olana kadar yakacak kara alevlere hükmediyordu bu zil. Denizleri köküne kadar kurutabilecek kadar harlı bir o kadar da nazik siyah alevleri vardı. Elinde tutarken isminin tersine bu soğuk havayı bile sıcak hissettiriyordu. Sonundaysa Ketsuen'i havalandırmıştı! Evet bu silah sadece yakma değil aynı zamanda kullanan kişiye uçma özelliği de veriyordu. Gök yüzünde süzülemese de havada hareket edebilir ve düşmesini engelleyebilirdi. Zili çalarken baktığı yerse kara alevlerle kaplanacaktı.
Bu sırada o sıcak zillerden eski adıyla Himiko'nun hikayesi Ketsuen'in zihnine akmaya başlamıştı.
Sarı saçlarla doğmuş bir kadındı Himiko, doğduğu yerden pek dışarı çıkmamıştı bu nedenle anlatılacak pek bir hikayesi de yoktu aslında. Mezarlıkları sık sık ziyaret eden iyi kalpli bir insandı aynı zamanda. Ailesini küçük yaşta veba nedeniyle kaybetmişti, bu nedenle bir akrabasının yanında kalıyordu. İyi insanlar denemezdi onlara ancak onu yetiştirmede eksik bir şey de bırakmıyorlardı. Mezarlıktaki kimsesizler için bile dua eden genç kızın kaderiyse belirsizdi.
On dört yaşına geldiğinde etrafındaki herkesten daha güzel bir kadın haline gelmeye başlamıştı bu nedenle taliplisi de çoktu. İçlerinden birisi evlenmek değil sahiplenmek isteyen genç bir tüccardı. İpek alıp satıyordu ve epeyce parası vardı, bu parayı amcasına teklif etmesi ile Himiko hayatının esaret dönemine başlamıştı.
Zengin adamların kuklası olarak kullanılmak üzere ona bir konak alınmıştı, amcası da onun üzerinden para kazanıyordu. Nefret ettiği bir hayat olmasına rağmen buna göğüs germişti lakin on sekiz yaşına geldiğinde onu tutan birisi köydeki deliye bedenini vermişti. Bunun tiksintisi ve acısı ile delirme noktasına gelen genç kadın konağı aleve verip dağlara kaçtı ancak becerilmekten başka bir sebeple kullanılmamış olan bedeni dayanıksızdı. Her ne kadar yüreği hala umutla dolu olsa da o mezarın olduğu yerde can vermişti.
Mezarı kazan kişinin kim olduğunu ruhu görmüştü, çocukken dua ettiği bir tanrıydı. Orkidelerle bezemişti mezarını ancak onu yanına almamıştı, etraftaki tüm ayakashileri kendi üzerine çekmiş ve dağı içinden parçalayarak huzurlu bir şekilde ölmesi için onu mezarda bırakmıştı.
Dağdaki delik onu oraya gömen tanrının yarattığı bir yoldu kısacası. Peki İntikamın Bilgeliği bu konuda ne hissediyordu Yuuna için?
Ben İntikam tanrısı Ketsuen.
Sen kayıp ruhu benim kutsal aletim olman için Hiden'den geri çağırıyorum.
Bundan sonra bana itaat edeceksin ve yaşadığından uzun süre hizmet edeceksin.
Benimle birlikte karanlığı temizlemeye ve bu topraklara huzuru getirmekle yükümlüsün.
Silah adın Yuuna.
İnsan adın Mina.
Sen kayıp ruhu benim kutsal aletim olman için Hiden'den geri çağırıyorum.
Bundan sonra bana itaat edeceksin ve yaşadığından uzun süre hizmet edeceksin.
Benimle birlikte karanlığı temizlemeye ve bu topraklara huzuru getirmekle yükümlüsün.
Silah adın Yuuna.
İnsan adın Mina.
Ona verdiği isim de manidardı bulduğu yerden bir isim seçmişti bilgelik tanrısı ve ruh şekillenip iki avuç içine gelmişti.
Ona baktığında gayet ortalama bir zil görüyordu gözleri başta ancak gücünü anlaması uzun sürmemişti. Kötülüğü yok olana kadar yakacak kara alevlere hükmediyordu bu zil. Denizleri köküne kadar kurutabilecek kadar harlı bir o kadar da nazik siyah alevleri vardı. Elinde tutarken isminin tersine bu soğuk havayı bile sıcak hissettiriyordu. Sonundaysa Ketsuen'i havalandırmıştı! Evet bu silah sadece yakma değil aynı zamanda kullanan kişiye uçma özelliği de veriyordu. Gök yüzünde süzülemese de havada hareket edebilir ve düşmesini engelleyebilirdi. Zili çalarken baktığı yerse kara alevlerle kaplanacaktı.
- Spoiler:
2 adet, birisi sağ diğeri sol bilekte olmak üzere.
Bu sırada o sıcak zillerden eski adıyla Himiko'nun hikayesi Ketsuen'in zihnine akmaya başlamıştı.
Sarı saçlarla doğmuş bir kadındı Himiko, doğduğu yerden pek dışarı çıkmamıştı bu nedenle anlatılacak pek bir hikayesi de yoktu aslında. Mezarlıkları sık sık ziyaret eden iyi kalpli bir insandı aynı zamanda. Ailesini küçük yaşta veba nedeniyle kaybetmişti, bu nedenle bir akrabasının yanında kalıyordu. İyi insanlar denemezdi onlara ancak onu yetiştirmede eksik bir şey de bırakmıyorlardı. Mezarlıktaki kimsesizler için bile dua eden genç kızın kaderiyse belirsizdi.
On dört yaşına geldiğinde etrafındaki herkesten daha güzel bir kadın haline gelmeye başlamıştı bu nedenle taliplisi de çoktu. İçlerinden birisi evlenmek değil sahiplenmek isteyen genç bir tüccardı. İpek alıp satıyordu ve epeyce parası vardı, bu parayı amcasına teklif etmesi ile Himiko hayatının esaret dönemine başlamıştı.
Zengin adamların kuklası olarak kullanılmak üzere ona bir konak alınmıştı, amcası da onun üzerinden para kazanıyordu. Nefret ettiği bir hayat olmasına rağmen buna göğüs germişti lakin on sekiz yaşına geldiğinde onu tutan birisi köydeki deliye bedenini vermişti. Bunun tiksintisi ve acısı ile delirme noktasına gelen genç kadın konağı aleve verip dağlara kaçtı ancak becerilmekten başka bir sebeple kullanılmamış olan bedeni dayanıksızdı. Her ne kadar yüreği hala umutla dolu olsa da o mezarın olduğu yerde can vermişti.
Mezarı kazan kişinin kim olduğunu ruhu görmüştü, çocukken dua ettiği bir tanrıydı. Orkidelerle bezemişti mezarını ancak onu yanına almamıştı, etraftaki tüm ayakashileri kendi üzerine çekmiş ve dağı içinden parçalayarak huzurlu bir şekilde ölmesi için onu mezarda bırakmıştı.
Dağdaki delik onu oraya gömen tanrının yarattığı bir yoldu kısacası. Peki İntikamın Bilgeliği bu konuda ne hissediyordu Yuuna için?
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen, onu tuzağa düşüren Orochi'ye teşekkür etmeyi düşündü bir anlığına. Shinkisi olmayan ve nasıl bir Shinki bulacağını cisimleştiğinden beri düşünen Ketsuen'e adeta yolu göstermişti. Her ne kadar Orochi'nin niyeti bu olmasada muhakkak, Ketsuen'i karşısında gördüğünde epey bir şaşıracak gibiydi. Zira Ayakashiler'in arasında tükenip yok olmasını beklediği Ketsuen, bir Shinki'ye sahip şekilde karşısına çıkacaktı. İntikam Tanrısının intikamı önce Tanrılar diyarında dört bir nama salınacak daha sonra insanların kulağına kadar bir efsane olarak gidecekti. Ketsuen isim vermeyi bitirdiğinde kapattığı gözlerini açtı. Gördüğü şey ortalama bir zil olsada, Bilgelik Tanrısı o zilin ardında yatan gücü ve ona kazandırdıklarını hissedebilmişti. Siyah ateşin gazabını ve nezaketini ilk başta bu kadar derin bir şekilde hissederek kendisine tattırmıştı adeta. Bu kara alevin düşmanları için ölüm, dostları içinse yaşam anlamına geldiğini anlayabiliyordu Ketsuen. En azından bilgelik Tanrısı bu şekilde yorumlamıştı.
Usulca göğe doğru yükselirken, ilk insanların Tanrıların evi olarak ilan ettiği göğe oldukça yakışıyordu Ketsuen. Aşağıdan baktığı mezar taşı ve mağaranın girişi, şimdi daha küçük görünüyordu ona. Her iki bileğine takılı olan bileklere dokunduğunda ise, kaderini bağladığı Yuuna'nın hikayesi bir Akarsu gibi zihnine aktı. Akışkan ve oldukça diri bir şekilde. Ketsuen, anıları tek tek izlerken yüzündeki sakinlik ifadesinden gram kaybetmedi.
Ketsuen, bu dönemde çoğu bahtsız kızın yaşayabileceği ve yaşadığı bir kadere sahip olduğunu düşünüyordu Shinkisi'nin. Hatta çoğu Yuuna kadar bile şanslı olamıyordu. Bu yüzden zaten insanımsı duygulara sahip olmayan bu Tanrı, Shinkisi'ni yadırgamadı bile. Sadece, hayranlık duydu. Yıllardır burada tertemiz bir şekilde kalması, sanki onu bulacak efendisini beklemesi ziyadesiyle hoşuna gitmişti Ketsuen'in. O yüzden, göz ucuyla bileklerine bakarken, kendine benzettiği Shinkisi kadar öfkeliydi bu Tanrı.
Birazdan alanı dolduracak Ayakashi ordusunun en büyük şansızlığı da bu olacaktı belki de. Bir kaç dakikadır gözden kaybettikleri avları, artık bir av değil avcıydı zira. Ve onları bekliyordu.
"İsim verdiğim, Yuuna... Artık mezarının başında beklemene gerek yok.Senin yolun bu saaten sonra benim yolum... Tüm Ayakashi'leri, tüm bu yeri siyah alevin ile yak! Efendin olarak emrediyor, yoldaşın olarak rica ediyorum..."
Gözlerini kıstı Kestuen ve iki elini de uzattı birazdan Ayakashi'lerin fırlayacağı o yere doğru. Ayakashiler burayı bastığında yakacaktı onları... Yuuana'nın acıları ve bugün kendi doğuşu adına... Tüm bu alanı yakacaktı İntikam Tanrısı. Zira, Ketsuen asıl şimdi doğduğuna inanıyordu. Orochi'nin sinsi planı onu yok etmekti; fakat Ketsuen'in gerçekten doğmasına, gerçekten bir Tanrı olmasına sebebiyet olmuştu... Ketsuen gerçekten o sinsi yılana minnet duymalıydı.
Usulca göğe doğru yükselirken, ilk insanların Tanrıların evi olarak ilan ettiği göğe oldukça yakışıyordu Ketsuen. Aşağıdan baktığı mezar taşı ve mağaranın girişi, şimdi daha küçük görünüyordu ona. Her iki bileğine takılı olan bileklere dokunduğunda ise, kaderini bağladığı Yuuna'nın hikayesi bir Akarsu gibi zihnine aktı. Akışkan ve oldukça diri bir şekilde. Ketsuen, anıları tek tek izlerken yüzündeki sakinlik ifadesinden gram kaybetmedi.
Ketsuen, bu dönemde çoğu bahtsız kızın yaşayabileceği ve yaşadığı bir kadere sahip olduğunu düşünüyordu Shinkisi'nin. Hatta çoğu Yuuna kadar bile şanslı olamıyordu. Bu yüzden zaten insanımsı duygulara sahip olmayan bu Tanrı, Shinkisi'ni yadırgamadı bile. Sadece, hayranlık duydu. Yıllardır burada tertemiz bir şekilde kalması, sanki onu bulacak efendisini beklemesi ziyadesiyle hoşuna gitmişti Ketsuen'in. O yüzden, göz ucuyla bileklerine bakarken, kendine benzettiği Shinkisi kadar öfkeliydi bu Tanrı.
Birazdan alanı dolduracak Ayakashi ordusunun en büyük şansızlığı da bu olacaktı belki de. Bir kaç dakikadır gözden kaybettikleri avları, artık bir av değil avcıydı zira. Ve onları bekliyordu.
"İsim verdiğim, Yuuna... Artık mezarının başında beklemene gerek yok.Senin yolun bu saaten sonra benim yolum... Tüm Ayakashi'leri, tüm bu yeri siyah alevin ile yak! Efendin olarak emrediyor, yoldaşın olarak rica ediyorum..."
Gözlerini kıstı Kestuen ve iki elini de uzattı birazdan Ayakashi'lerin fırlayacağı o yere doğru. Ayakashiler burayı bastığında yakacaktı onları... Yuuana'nın acıları ve bugün kendi doğuşu adına... Tüm bu alanı yakacaktı İntikam Tanrısı. Zira, Ketsuen asıl şimdi doğduğuna inanıyordu. Orochi'nin sinsi planı onu yok etmekti; fakat Ketsuen'in gerçekten doğmasına, gerçekten bir Tanrı olmasına sebebiyet olmuştu... Ketsuen gerçekten o sinsi yılana minnet duymalıydı.
GM Editi:
"O yüzden, yıllardır içinde biriktirdiğin o yalnızlık duygusuyla yak... " kısmını çıkardım özellikle, bunun sebebi shinkilere geçmişiyle ilgili hiç bir bilgi vermemeniz gerekmesi.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen ellerini çıktığı mağaraya doğru uzattığı anda sınırlamayı bilmeyen bir shinki ve ilk defa bu tarz bir güç elde etmiş efendinin acemiliğinden dolayı tüm gücünü kullanmaya başlamıştı Ketsuen.
Bileklerine bağlı çanların ses çıkarmaya başlamasıyla avuç içinden siyah alevler çıkmaya başlamıştı. Bir çeşit kükreme sesi ile önce mağaranın içine dolmuştu. Her ne kadar bu noktadan sonra kendini kontrol etmeye çalışsa da kahramanımız için çok geçti zira o kadar çok ateş üflemişti ki dağın içerisindeki mağaraya dolmuş sonrasında deliğe sıçramıştı. O deliği de doldurmuş ve volkan gibi patlamıştı kara alevler. Öyle ki gök yüzündeki bulutları delecek şekilde bir alev sütunu oluşturmuştu ve seyrek yağan kar kesilmişti. Bulutları öylesine ısıtmıştı ki artık bu dünyada bile var olamıyorlardı.
Tüm bu gücün sonucu olarak kahramanımız yere yığılmıştı. O sırada shinkisinin insan adını söylemişti "Mina." şeklinde. Bu da çanları insan haline getirmişti. Bunu istemsiz bir şekilde yapmıştı, zira bedeninde neredeyse güç kalmamıştı.
İnsan haline geçen genç kadınsa üstünde beyaz bir kimono ile ortada dikilirken Ketsuen'in yanına koşmuştu. Onun düşen bedenini düzeltip ağaca yasladıktan sonra ne ve ya kim olduğunu bilmediği için "Şey, iyi misiniz? Yardım çağırmamı ister misiniz?" demişti. Bu noktada Ketsuen ona bir açıklama yapmalıydı.
Bileklerine bağlı çanların ses çıkarmaya başlamasıyla avuç içinden siyah alevler çıkmaya başlamıştı. Bir çeşit kükreme sesi ile önce mağaranın içine dolmuştu. Her ne kadar bu noktadan sonra kendini kontrol etmeye çalışsa da kahramanımız için çok geçti zira o kadar çok ateş üflemişti ki dağın içerisindeki mağaraya dolmuş sonrasında deliğe sıçramıştı. O deliği de doldurmuş ve volkan gibi patlamıştı kara alevler. Öyle ki gök yüzündeki bulutları delecek şekilde bir alev sütunu oluşturmuştu ve seyrek yağan kar kesilmişti. Bulutları öylesine ısıtmıştı ki artık bu dünyada bile var olamıyorlardı.
Tüm bu gücün sonucu olarak kahramanımız yere yığılmıştı. O sırada shinkisinin insan adını söylemişti "Mina." şeklinde. Bu da çanları insan haline getirmişti. Bunu istemsiz bir şekilde yapmıştı, zira bedeninde neredeyse güç kalmamıştı.
İnsan haline geçen genç kadınsa üstünde beyaz bir kimono ile ortada dikilirken Ketsuen'in yanına koşmuştu. Onun düşen bedenini düzeltip ağaca yasladıktan sonra ne ve ya kim olduğunu bilmediği için "Şey, iyi misiniz? Yardım çağırmamı ister misiniz?" demişti. Bu noktada Ketsuen ona bir açıklama yapmalıydı.
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen, siyah ateşin öfkesini gördüğünde gülümsedi anlık olarak. Harıl harıl yanmakta olan alevin sıcaklığından çok o alevin içinde yatan o duyguları hissetti. Elinin altındaki bu gücün şehvetine kapıldı bir kaç saniyeliğine önce, ardından nedense Ketsuen bile korktu bu siyah alevlerden... Ayakashiler'in nasıl yok olduğunu, bu siyah ateşle yanarken ne duygular içerisinde olduklarını dahi görememişti... Bu yoğun güç, tek seferde etrafındaki her şeyi yok ettiğinde siyah ateşin düşmanları için olan gazabına tanıklık etmişti Bilgelik Tanrısı sadece... Vücudundaki tüm kanın çekilmesine benzer bir hissiyat tüm vücudunu kapladığında, bu gücün sınırının bu olduğunu görmüştü. Gökten yere doğru usulca düşerken, gözlerinin gördüğü kadarıyla bu alevin sıcaklığı karları yok etmiş, yeni karların düşmesinede mani olmuştu. Bir alev öfkelendiğinde yaşta kuruda fark etmiyordu galiba onun için.
Shinkisi'nin insan ismini istemsizce ağzından çıkarttığında, kalan o bir kaç damla dermanını da harcadığını hissediyordu. Tüm düşmanları yok olmuştu ama bununla birlikte Shinki konusunda tecrübesiz olan Tanrı kendini de tüketmişti. Tek bir damla bile gücünün kalmadığını hissediyordu... Yamata no Orochi ile gücünün öfkesi halen bu kadar tazeyken karşılaşmak isterdi; ama nasip kısmet değil gibi gözüküyordu. Bakışlarını devirdi Ketsuen.
Uzandığı yerden onu bir ağacın dibine sürükleyip yaslayan kişinin Mina olduğunu biliyordu. Oldukça genç gözüken bu kadının altın sarısı saçları Shinki formunda iken etrafa yaydığı o siyah alevleri hiç yansıtmıyordu. Gözlerinin içine kadar işlenmiş masumluk, bir kaç saniyeliğine de olsa Ketsuen'i o gözlere kilitlemişti. Böyle masum ve iyi niyetli bir kızın, bu denli kötü bir geçmişle gözlerini yumması gerçekten Ketsuen'i bir kaç saniyeliğinede olsa içten içe rahatsız etmişti.
Ketsuen, derin derin soluklanırken, ona o malum soruyu soran Shinki'sini süzmüş ve zihnini kaplayan o yorgunluğu bir çırpıda silip, içinde oldukları bu durumu nasıl ona anlatacağını düşünmeye başlamıştı.
"Ben Ketsuen... İntikam için yemin etmişlerin Tanrısıyım. Ve sen ölümün ardından isimsiz kalmış tertemiz ruha bir isim verdim. İnsan adın Mina, Silah adın Yuuna. Senin efendinim... Dünyanı saran, senin aksine ölümden sonra temiz kalamamış ruhları temizlemem de bana yardım edeceksin. Sen bir Kutsal Silahsın... Tüm bunlar tuhaf geliyor biliyorum ama zamanla alışırsın. Şimdi, tapınağa dönelim. Beni kaldırır mısın?"
Söze başladığında henüz karar vermemişti söyleyeceklerine. Bir şeyler düşünemeyince Bilgelik Tanrısı, içinden gelenleri doğaçlama bir şekilde bu kıza aktarmaya karar vermişti.
Belki de en doğrusu bu olmuştu.
Mina onu ayağı kaldırdığında, yeni yoldaşı ile birlikte tapınağına geri yolculuk edecekti. Dinlenmesi gerekiyordu ve Yamata No Orochi'ye yapacağı karşı saldırıyı düşünmek için zamana ihtiyacı vardı. Üstelik Mina'nın tapınaktaki kitapları okuyarak içinde bulunduğu durumu daha iyi anlayabileceğine inanıyordu.
Shinkisi'nin insan ismini istemsizce ağzından çıkarttığında, kalan o bir kaç damla dermanını da harcadığını hissediyordu. Tüm düşmanları yok olmuştu ama bununla birlikte Shinki konusunda tecrübesiz olan Tanrı kendini de tüketmişti. Tek bir damla bile gücünün kalmadığını hissediyordu... Yamata no Orochi ile gücünün öfkesi halen bu kadar tazeyken karşılaşmak isterdi; ama nasip kısmet değil gibi gözüküyordu. Bakışlarını devirdi Ketsuen.
Uzandığı yerden onu bir ağacın dibine sürükleyip yaslayan kişinin Mina olduğunu biliyordu. Oldukça genç gözüken bu kadının altın sarısı saçları Shinki formunda iken etrafa yaydığı o siyah alevleri hiç yansıtmıyordu. Gözlerinin içine kadar işlenmiş masumluk, bir kaç saniyeliğine de olsa Ketsuen'i o gözlere kilitlemişti. Böyle masum ve iyi niyetli bir kızın, bu denli kötü bir geçmişle gözlerini yumması gerçekten Ketsuen'i bir kaç saniyeliğinede olsa içten içe rahatsız etmişti.
Ketsuen, derin derin soluklanırken, ona o malum soruyu soran Shinki'sini süzmüş ve zihnini kaplayan o yorgunluğu bir çırpıda silip, içinde oldukları bu durumu nasıl ona anlatacağını düşünmeye başlamıştı.
"Ben Ketsuen... İntikam için yemin etmişlerin Tanrısıyım. Ve sen ölümün ardından isimsiz kalmış tertemiz ruha bir isim verdim. İnsan adın Mina, Silah adın Yuuna. Senin efendinim... Dünyanı saran, senin aksine ölümden sonra temiz kalamamış ruhları temizlemem de bana yardım edeceksin. Sen bir Kutsal Silahsın... Tüm bunlar tuhaf geliyor biliyorum ama zamanla alışırsın. Şimdi, tapınağa dönelim. Beni kaldırır mısın?"
Söze başladığında henüz karar vermemişti söyleyeceklerine. Bir şeyler düşünemeyince Bilgelik Tanrısı, içinden gelenleri doğaçlama bir şekilde bu kıza aktarmaya karar vermişti.
Belki de en doğrusu bu olmuştu.
Mina onu ayağı kaldırdığında, yeni yoldaşı ile birlikte tapınağına geri yolculuk edecekti. Dinlenmesi gerekiyordu ve Yamata No Orochi'ye yapacağı karşı saldırıyı düşünmek için zamana ihtiyacı vardı. Üstelik Mina'nın tapınaktaki kitapları okuyarak içinde bulunduğu durumu daha iyi anlayabileceğine inanıyordu.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen konuşmaya başladıktan sonra Mina dikkatlice dinlemeye koyulmuştu. Pek çok sorusu olduğu açıktı zira dinlerken yüz ifadesi yer yer değişiyordu. Kalkmak için yardım istedikten sonra Mina önce bir kaç saniye boş boş bakmıştı sonrasında "Ah, tabi." demiş ve ellerinden tutup onu doğrultmuştu sonrasında başını hafifçe öne eğip "Şey, Kami-sama burası soğumaya başladı tapınak nerede nasıl gideceğiz." demişti.
Asıl sorun buydu, gök yüzü kapalı olduğu için yıldızların konumuna bakıp bir tahmin yapamamıştı Ketsuen. Tek anlayabildiği kuzeyde olduklarıydı ancak tekrar gök yüzüne baktığında Mina'nın alevlerinin bulutları da yok ettiğini görmüştü. Bu sefer bi çıkarım yaparak yürüyerek yaklaşık yirmi günlük bir yolları olduğunu anlamıştı.
Mina için düşündükleri konusunda aklına bir anda bir anı daha gelmişti. On altı yaşındaki Mina'ya birisi bir kitap hediye ediyordu ancak kız kitabı geri veriyordu ve söylediği söz "Üzgünüm ama ben okuma bilmiyorum." olmuştu. Şaşılacak şey değildi, iyi bakılmış olsa da okuma ve yazma öğrenmek maliyetli bir şeydi. Bu nedenle küçük yerlerde eğitmen bile bulmak imkansıza yakındı. Söz konusu kişi bir de kadın olunca daha da imkansız hale geliyordu bu eğitim.
Ketsuen ona okumayı öğretebilirdi yavaş yavaş, bu bir sorun değildi ancak geri dönmek için bir şeyler yapması gerekiyordu. Tam o sırada gök yüzünden dumanı tüterek bir şey yaklaşıyordu. Ketsuen dikkatlice onu izlerken gelenin Byakko olduğunu görmüştü. Kuyruğu tütüyordu beyaz kaplanın. Sonunda yanlarına geldiğinde kalçasını hemen yere koymuştu. Mina korkarak Ketsuen'in arkasına saklanmış ve "Kaplan! Kaplan!" demişti. Bu sırada Byakko'nun yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Bu ona kaplan dendiğinden değil kalçasını kara koyunca çıkan dumanlardandı belli ki.
Çok geçmeden söze girmişti beyaz kaplan "Ketsuen-sama siz mi buradaydınız?" demişti, o sırada Mina tekrar konuşup "Kaplan konuştu Kami-sama!" demiş ve intikam tanrısının arkasına iyice sokulup kimonosunu eliyle kavramıştı. Kaplan o sırada genç kıza bakmış ve suratında şehvet dolu bir gülümseme ile "Kaplan senin için ölsün be!" demişti. Bir kaç saniye o bakışını sürdürürken sonunda Ketsuen'in karşısında olduğunu fark etmişti ki kendini toparlayıp "Tanrıçam burada ayakashilerin olduğunu söylemişti ancak kontrol için gelirken siyah bir şey kuyruğumu yaktı. Size yardımcı olabileceğim bir şey var mı?" demişti. Can kurtaran gelmişti onlar için ancak yeni bir durum oluşmuştu Byakko Mina'ya vurulmuştu.
Gm notu:
Önemli bir karakter olan byakko'nun resimlerini koymamışım hiç yeni fark ettim.
İnsan Byakko;
Kaplan Byakko;
Boyutları da benzer, arka bacağı Mina kadar.
Asıl sorun buydu, gök yüzü kapalı olduğu için yıldızların konumuna bakıp bir tahmin yapamamıştı Ketsuen. Tek anlayabildiği kuzeyde olduklarıydı ancak tekrar gök yüzüne baktığında Mina'nın alevlerinin bulutları da yok ettiğini görmüştü. Bu sefer bi çıkarım yaparak yürüyerek yaklaşık yirmi günlük bir yolları olduğunu anlamıştı.
Mina için düşündükleri konusunda aklına bir anda bir anı daha gelmişti. On altı yaşındaki Mina'ya birisi bir kitap hediye ediyordu ancak kız kitabı geri veriyordu ve söylediği söz "Üzgünüm ama ben okuma bilmiyorum." olmuştu. Şaşılacak şey değildi, iyi bakılmış olsa da okuma ve yazma öğrenmek maliyetli bir şeydi. Bu nedenle küçük yerlerde eğitmen bile bulmak imkansıza yakındı. Söz konusu kişi bir de kadın olunca daha da imkansız hale geliyordu bu eğitim.
Ketsuen ona okumayı öğretebilirdi yavaş yavaş, bu bir sorun değildi ancak geri dönmek için bir şeyler yapması gerekiyordu. Tam o sırada gök yüzünden dumanı tüterek bir şey yaklaşıyordu. Ketsuen dikkatlice onu izlerken gelenin Byakko olduğunu görmüştü. Kuyruğu tütüyordu beyaz kaplanın. Sonunda yanlarına geldiğinde kalçasını hemen yere koymuştu. Mina korkarak Ketsuen'in arkasına saklanmış ve "Kaplan! Kaplan!" demişti. Bu sırada Byakko'nun yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Bu ona kaplan dendiğinden değil kalçasını kara koyunca çıkan dumanlardandı belli ki.
Çok geçmeden söze girmişti beyaz kaplan "Ketsuen-sama siz mi buradaydınız?" demişti, o sırada Mina tekrar konuşup "Kaplan konuştu Kami-sama!" demiş ve intikam tanrısının arkasına iyice sokulup kimonosunu eliyle kavramıştı. Kaplan o sırada genç kıza bakmış ve suratında şehvet dolu bir gülümseme ile "Kaplan senin için ölsün be!" demişti. Bir kaç saniye o bakışını sürdürürken sonunda Ketsuen'in karşısında olduğunu fark etmişti ki kendini toparlayıp "Tanrıçam burada ayakashilerin olduğunu söylemişti ancak kontrol için gelirken siyah bir şey kuyruğumu yaktı. Size yardımcı olabileceğim bir şey var mı?" demişti. Can kurtaran gelmişti onlar için ancak yeni bir durum oluşmuştu Byakko Mina'ya vurulmuştu.
Gm notu:
Önemli bir karakter olan byakko'nun resimlerini koymamışım hiç yeni fark ettim.
İnsan Byakko;
Kaplan Byakko;
- Spoiler:
Boyutları da benzer, arka bacağı Mina kadar.
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Ketsuen'in Mina'ya vereceği bir cevabı olmamasından ötürü utanç duyuyordu... Bilgelik Tanrısı, her şeyi bilmekle yükümlüyken bu tarz ufak detayları bilememesi nedense Ketsuen'in zoruna gidiyordu. Gerçekten tapınak neredeydi? Bu cevabı sorgularken etrafını inceleyen Ketsuen, Ayakashi'lere yaptığı saldırı sonrası kalan durumdan bir sonuç çıkartmayı denemiş ve sadece yirmi günlük bir yolları olduklarını kavrayabilmişti. Gözlerini usulca kısarken, Mina'ya göz ucuyla bakmıştı sadece.
Kafasında canlanan anı, Ketsuen'in bir kez daha Mina'ya karşı daha bir yakınlık hissetmesine vesile olmuştu. Nedense Mina'yı tanıdıkça ona daha bir ısınıyor ve içinde ona karşı bir baba şefkati oluşuyordu. Shinkisi ile bu kadar çabuk bağlanması ilişkileri için iyi bir şey olsada, Ketsuen bunu kendisi için iyi bir şey olarak yorumlayamıyordu maalesef. Değer verdiği insanların etrafında olması, Bilgelik Tanrısını zora sokuyordu; çünkü bu kadar düşmanı varken, bir yandan onları korumakla uğraşırsa bu ona büyük bir dert oluşturacak gibiydi. Yinede, oldukça güçlü bir ruha benzeyen Mina'yı korumaktan çok, onun kendisini koruyacağını düşünüyordu alevleriyle.
Derin bir nefes alırken, düşünüyordu... Bilgelik Tanrısı, bugün kaçıncı kez çaresizlikle baş başa kalmıştı bilmiyordu ama bu canını sıkmaya başlamıştı. Bıkkınlık ile kafasını bir kez daha bulutsuz gökyüzüne kaldıran Ketsuen, bir şey görmüştü. O şey kendilerine biraz daha yaklaşınca ve bunun Byakko'dan başkası olmadığını fark edince, Ketsuen'in yüzünde memnun bir ifade belirmişti. Mina'nın aksine, zira uçan bir kaplan görünce Ketsuen'in arkasına çaresizlikle sığınan Mina bu tepkiyi vermekte ziyadesiyle haklıydı. Byakko dışarıdan bakınca oldukça korkutucu görünüyordu bir düşman olarak; ama neyse ki bir dost olarak buradaydı.
Yinede Mina'nın alevinden nasibini almış Byakko'ya bir anlığına acımadı değil Ketsuen. Kara yatırdığı kalçasından tüten dumanlardan sonra yüzündeki rahatlatıcı gülümseme, Ketsuen'in içini ferahlatmıştı bir anlığına.
Mina'nın kendisine sarılmasıyla birlikte, bir tuhaf hisseden Ketsuen, Byakko'nun Mina'ya karşı olan yaklaşımı fark etmiş ve gülümsemişti. Mina güzel bir ruhtu ve Ketsuen Byakko'nun bu tavrını anlayışla karşılayabiliyordu. Yinede, Ketsuen bir baba gözüyle baktığı Mina'yı kolay kolay kimseye yedirmeyecek gibiydi.
Ketsuen kolunu kaldırarak, Mina'yı kolunun altına alıp vücuduna yaslamıştı rahatlaması için.
"Mina, o bir dost, sakin ol. Oda senin gibi bir Shinki." diye söze girdi. Mina'nın gözlerinin içine bakıp, bir kadının içini ferahlatacak o gülümsesini yüzüne takındıktan sonra Byakko'ya döndü tekrardan: "Byakko iyi ki geldin. Ayakashi'ler artık dert değil. Mina'nın siyah aleviyle onları hallettik, aynı zamanda istemsizce senide yakmış gibi görünüyoruz, tecrübesizliğimize ver; fakat tapınağa nasıl döneceğimiz konusunda çaresiz. Bize yardım edeceğini umuyorum." Sözlerini tamamladığında üzerindeki Happi'yi Mina'nın üzerine giydiren Ketsuen, göz ucuyla Byakko'yu süzerek vereceği cevabı beklemeye başlamıştı.
Kafasında canlanan anı, Ketsuen'in bir kez daha Mina'ya karşı daha bir yakınlık hissetmesine vesile olmuştu. Nedense Mina'yı tanıdıkça ona daha bir ısınıyor ve içinde ona karşı bir baba şefkati oluşuyordu. Shinkisi ile bu kadar çabuk bağlanması ilişkileri için iyi bir şey olsada, Ketsuen bunu kendisi için iyi bir şey olarak yorumlayamıyordu maalesef. Değer verdiği insanların etrafında olması, Bilgelik Tanrısını zora sokuyordu; çünkü bu kadar düşmanı varken, bir yandan onları korumakla uğraşırsa bu ona büyük bir dert oluşturacak gibiydi. Yinede, oldukça güçlü bir ruha benzeyen Mina'yı korumaktan çok, onun kendisini koruyacağını düşünüyordu alevleriyle.
Derin bir nefes alırken, düşünüyordu... Bilgelik Tanrısı, bugün kaçıncı kez çaresizlikle baş başa kalmıştı bilmiyordu ama bu canını sıkmaya başlamıştı. Bıkkınlık ile kafasını bir kez daha bulutsuz gökyüzüne kaldıran Ketsuen, bir şey görmüştü. O şey kendilerine biraz daha yaklaşınca ve bunun Byakko'dan başkası olmadığını fark edince, Ketsuen'in yüzünde memnun bir ifade belirmişti. Mina'nın aksine, zira uçan bir kaplan görünce Ketsuen'in arkasına çaresizlikle sığınan Mina bu tepkiyi vermekte ziyadesiyle haklıydı. Byakko dışarıdan bakınca oldukça korkutucu görünüyordu bir düşman olarak; ama neyse ki bir dost olarak buradaydı.
Yinede Mina'nın alevinden nasibini almış Byakko'ya bir anlığına acımadı değil Ketsuen. Kara yatırdığı kalçasından tüten dumanlardan sonra yüzündeki rahatlatıcı gülümseme, Ketsuen'in içini ferahlatmıştı bir anlığına.
Mina'nın kendisine sarılmasıyla birlikte, bir tuhaf hisseden Ketsuen, Byakko'nun Mina'ya karşı olan yaklaşımı fark etmiş ve gülümsemişti. Mina güzel bir ruhtu ve Ketsuen Byakko'nun bu tavrını anlayışla karşılayabiliyordu. Yinede, Ketsuen bir baba gözüyle baktığı Mina'yı kolay kolay kimseye yedirmeyecek gibiydi.
Ketsuen kolunu kaldırarak, Mina'yı kolunun altına alıp vücuduna yaslamıştı rahatlaması için.
"Mina, o bir dost, sakin ol. Oda senin gibi bir Shinki." diye söze girdi. Mina'nın gözlerinin içine bakıp, bir kadının içini ferahlatacak o gülümsesini yüzüne takındıktan sonra Byakko'ya döndü tekrardan: "Byakko iyi ki geldin. Ayakashi'ler artık dert değil. Mina'nın siyah aleviyle onları hallettik, aynı zamanda istemsizce senide yakmış gibi görünüyoruz, tecrübesizliğimize ver; fakat tapınağa nasıl döneceğimiz konusunda çaresiz. Bize yardım edeceğini umuyorum." Sözlerini tamamladığında üzerindeki Happi'yi Mina'nın üzerine giydiren Ketsuen, göz ucuyla Byakko'yu süzerek vereceği cevabı beklemeye başlamıştı.
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Byakko dinlerken Mina'ya bir yandan göz kırpıyordu ancak kara alev lafını duyar duymaz göz bebekleri büyümüştü. Sonrasında silkelenip ayağa kalkmış ve "Anladım, sanırım tanrıçama haber vermem gerekli Ketsuen-sama simgesini yani kara alevi bulduğu üzere." demişti. Sonrasında ayağa kalkıp "Sizi ben bırakabilirim zaten yolumun üstünde, Minato'nun bir kaç kilometre ilerisindeki bir tapınağa gideceğim bende zaten." derken toparlanıp kalmıştı. Mina hemen arakasına geçerken daha sakin olan Ketsuen yavaş adımlarla ilerlerken Byakko'nun kalçasında kirlenen kısmı görmüştü. Yanık olarak oturduğu yer aykashi tarafından ısırılmış gibi küflenmişti.
Bunu fark etmesinin ardından Byakko'nun üzerine binen Ketsuen kaplanın havalanması ile bulutların üzerindeki yolculuğuna başlamıştı. Bulutların üstünde giderken maymun tanrının bir bulutun üzerinde fasülye yetiştirdiğini görmüştü. Çiftçi gibi giyinmiş olan maymun tanrı uçan tanrıya selam vermek için başını kaldırmıştı "Byakko ve Ketsuen, fasulye lazım mı?" demişti. Sonrasında Byakko "Acil bir işim var Son Goku-sama." demişti. Maymun sonrasında bir an tedirgin olmuş ve bulutunun altına girmişti.
Görünüşe göre Son Goku'da Ketsuen'i tanıyan birisiydi ancak bir anda içeri girmesi garipti. Bu sırada Ketsuen'e tutunmuş olan Mina "Kami-sama adınız Ketsuen-sama mı acaba? Bir de simge nedir? Buluttaki maymun neydi? Bir de Byakko'nun efendisi arkadaşınız mı?" demişti. Bu sorulara bir cevap gerekliydi.
Bunu fark etmesinin ardından Byakko'nun üzerine binen Ketsuen kaplanın havalanması ile bulutların üzerindeki yolculuğuna başlamıştı. Bulutların üstünde giderken maymun tanrının bir bulutun üzerinde fasülye yetiştirdiğini görmüştü. Çiftçi gibi giyinmiş olan maymun tanrı uçan tanrıya selam vermek için başını kaldırmıştı "Byakko ve Ketsuen, fasulye lazım mı?" demişti. Sonrasında Byakko "Acil bir işim var Son Goku-sama." demişti. Maymun sonrasında bir an tedirgin olmuş ve bulutunun altına girmişti.
Görünüşe göre Son Goku'da Ketsuen'i tanıyan birisiydi ancak bir anda içeri girmesi garipti. Bu sırada Ketsuen'e tutunmuş olan Mina "Kami-sama adınız Ketsuen-sama mı acaba? Bir de simge nedir? Buluttaki maymun neydi? Bir de Byakko'nun efendisi arkadaşınız mı?" demişti. Bu sorulara bir cevap gerekliydi.
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
- Müzik::
Ketsuen, dev kaplan Byakko'nun sırtında gökyüzünde süzülürken yüzüne vuran rüzgardan hafifçe rahatsız olmuştu. Yüzünü bir köpek gibi yalayıp geçen rüzgara lanet ederken, öte yandan arkasında ona sarılarak oturmakta olan Mina'nın varlığı ile nedense içinin ısındığını hissedebiliyordu. Galiba bu Mina'nın kara alevinin dostlarına olan yaydığı güvendi. Düşmanları için birer cehennem ateşi olan o kara alevlerin kaynağı şimdi Ketsuen'in içini ısıtıp rahatlatıyordu. Mina'ya bu kadar çabuk alışmayı oda beklemesede, onun hayatına girmesinden oldukça memnundu. Byakko'nun da dediği gibi, Ketsuen'in simgesi Mina idi.
Öte yandan Mina'nın kara alevlerinin Byakko'nun kalçasında bıraktığı hasarı görünce biraz ürkmüştü Ketsuen. Gerçekten oldukça tehlikeli bir kutsal silahtı Mina. Şimdi ne kadar uysal gözüksede, gelişimi Ketsuen ile sürdürürse hem insan dünyasını hemde tanrılar dünyasında büyük bir yankı uyandıracak gibiydi. Ketsuen'in doğuşu bile bu kadar dikkat çekmişken, onun gelişimi gerçekten bu dünyanın kaderini etkileyecek gibiydi. Hafifçe yutkunan Ketsuen, omzunun üstünden arkasındaki Mina'ya ufak bir bakış attı.
Gökyüzünde ilerlerken karşılaştıkları Maymun Tanrıya sadece nezaketen kafası ile selam verecek vakti bulmuştu Ketsuen. Kendisini tanıyor gibi gözüken Maymun Tanrı'nın aniden neden tedirgin olup bulutunun içine saklandığını bilmiyordu ama Ketsuen'in dikkatinden kaçmamıştı. Tedirgin olduğu şey Mina mıydı yoksa?
Ya da bu gökyüzünde kendileri dışında süzülen başka bir şey mi vardı?
Ketsuen bunu düşünürken, Mina'nın uzun soru silsilesini dinlemiş ve Mina'ya yöneltmişti kendisini. Yüzündeki gülümsemeyi korurken, Mina ile ilk tanıştıkları kısma dönmüş ve kendini ismen tanıtmadığını anımsamıştı. Kendisine kızan Ketsuen, mahçup bir ifade takındıktan sonra Mina'nın sorularına cevap vermek için çenesini sıvazlamaya başlamıştı.
"Evet, Mina. Adım Ketsuen... İntikam için yemin etmişlerin Tanrısı olarak bilinirim. Öte yandan Simge bir Tanrı ölürse tapınağında yeniden dirilmesinin ardından onu eğitecek Shinki'nin kendisidir. Benim simgem sensin Mina. Kara alevlerin benim simgem bu saatten sonra." derin bir nefes alıp ara verdikten sonra, bir kaç saniye sessizliğini koruyup söze devam etti Ketsuen. "Buluttaki maymun benim gibi bir Tanrıdır! Diğer Tanrılara karşı saygılı olmalısın Mina, bunu unutma. Toyotama-hime ise, oldukça yakın bir dostum evet. Ve bu arada sormadan söyleyeyim Toyotama-hime Byakko'nun efendisi."
Dışarıdan evladını bilgilendiren şefkatli bir baba edasında gözüken Ketsuen'in yüzü gülüyordu. Sözlerini tamamladıktan sonra Mina'nın kafasını elleriyle okşamıştı hatta.
Mina ile ilgilenmeyi bıraktıktan sonra usulca Byakko'nun kulağına yaklaşmış ve şu sözleri fısıldamıştı oldukça ciddi bir tonda İntikam için yemin etmişlerin Tanrısı:
"Byakko, bizim Mina'nın büyük bir gücü ve öfkesi var... Kalçan'da ki şeyi fark ettim. Onunla çabuk ilgilenmeni tavsiye ediyorum, zira ciddi ciddi Ayakashi etkisi bırakmış gibi. Benim tapınağımda yolculuğuna ara verip bu küfle ilgileneceğiz, umarım bu teklifimi geri çevirerek beni kırmazsın Byakko."
Öte yandan Mina'nın kara alevlerinin Byakko'nun kalçasında bıraktığı hasarı görünce biraz ürkmüştü Ketsuen. Gerçekten oldukça tehlikeli bir kutsal silahtı Mina. Şimdi ne kadar uysal gözüksede, gelişimi Ketsuen ile sürdürürse hem insan dünyasını hemde tanrılar dünyasında büyük bir yankı uyandıracak gibiydi. Ketsuen'in doğuşu bile bu kadar dikkat çekmişken, onun gelişimi gerçekten bu dünyanın kaderini etkileyecek gibiydi. Hafifçe yutkunan Ketsuen, omzunun üstünden arkasındaki Mina'ya ufak bir bakış attı.
Gökyüzünde ilerlerken karşılaştıkları Maymun Tanrıya sadece nezaketen kafası ile selam verecek vakti bulmuştu Ketsuen. Kendisini tanıyor gibi gözüken Maymun Tanrı'nın aniden neden tedirgin olup bulutunun içine saklandığını bilmiyordu ama Ketsuen'in dikkatinden kaçmamıştı. Tedirgin olduğu şey Mina mıydı yoksa?
Ya da bu gökyüzünde kendileri dışında süzülen başka bir şey mi vardı?
Ketsuen bunu düşünürken, Mina'nın uzun soru silsilesini dinlemiş ve Mina'ya yöneltmişti kendisini. Yüzündeki gülümsemeyi korurken, Mina ile ilk tanıştıkları kısma dönmüş ve kendini ismen tanıtmadığını anımsamıştı. Kendisine kızan Ketsuen, mahçup bir ifade takındıktan sonra Mina'nın sorularına cevap vermek için çenesini sıvazlamaya başlamıştı.
"Evet, Mina. Adım Ketsuen... İntikam için yemin etmişlerin Tanrısı olarak bilinirim. Öte yandan Simge bir Tanrı ölürse tapınağında yeniden dirilmesinin ardından onu eğitecek Shinki'nin kendisidir. Benim simgem sensin Mina. Kara alevlerin benim simgem bu saatten sonra." derin bir nefes alıp ara verdikten sonra, bir kaç saniye sessizliğini koruyup söze devam etti Ketsuen. "Buluttaki maymun benim gibi bir Tanrıdır! Diğer Tanrılara karşı saygılı olmalısın Mina, bunu unutma. Toyotama-hime ise, oldukça yakın bir dostum evet. Ve bu arada sormadan söyleyeyim Toyotama-hime Byakko'nun efendisi."
Dışarıdan evladını bilgilendiren şefkatli bir baba edasında gözüken Ketsuen'in yüzü gülüyordu. Sözlerini tamamladıktan sonra Mina'nın kafasını elleriyle okşamıştı hatta.
Mina ile ilgilenmeyi bıraktıktan sonra usulca Byakko'nun kulağına yaklaşmış ve şu sözleri fısıldamıştı oldukça ciddi bir tonda İntikam için yemin etmişlerin Tanrısı:
"Byakko, bizim Mina'nın büyük bir gücü ve öfkesi var... Kalçan'da ki şeyi fark ettim. Onunla çabuk ilgilenmeni tavsiye ediyorum, zira ciddi ciddi Ayakashi etkisi bırakmış gibi. Benim tapınağımda yolculuğuna ara verip bu küfle ilgileneceğiz, umarım bu teklifimi geri çevirerek beni kırmazsın Byakko."
Ketsuen- Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 24/12/16
Geri: Kayıp Ruhlar [Ketsuen]
Mina, Ketsuen'den gelen cevaplardan sonra başını sırtına yaslamış ve uyumaya başlamıştı. Bu olanlar onun için çok yorucuydu muhtemelen. Bu sırada Byakko'ya söylediklerinin ardından kaplan başını sağa sola sallamış ve "Efendim çoktan bizi orada bekliyordur zaten, kendinizi korumaya çalışın." demişti ciddi bir şekilde.
Ketsuen gece boyunca Goku'nun bulutların üzerine yaptığı evler ve tarlalara bakarak sabah etmişti günü. Sonunda kendi tapınağına geldiği sırada etrafta kara bulutlar toplandığını görmüştü. Byakko arka tarafını teperek "Hazır olun birazdan sizi aşşağıya atacağım." demişti. Tapınak yüzeyine yirmi metre karar Ketsuen ve Minayı yere atmıştı beyaz kaplan. Ketsuen kendini toparlayınca Toyotama'yı savaşa hazır bir şekilde görmüştü.
Yüzünde bir kaç nokta lekelenmişti, bunu Byakko'nun hatası olarak kabul etmişti belli ki ve onu öldürmek için tüm shinkilerini kuşanmıştı. Buraya geldiğiniyse Goku'dan duymuş olmalıydı.
Ketsuen gece boyunca Goku'nun bulutların üzerine yaptığı evler ve tarlalara bakarak sabah etmişti günü. Sonunda kendi tapınağına geldiği sırada etrafta kara bulutlar toplandığını görmüştü. Byakko arka tarafını teperek "Hazır olun birazdan sizi aşşağıya atacağım." demişti. Tapınak yüzeyine yirmi metre karar Ketsuen ve Minayı yere atmıştı beyaz kaplan. Ketsuen kendini toparlayınca Toyotama'yı savaşa hazır bir şekilde görmüştü.
Yüzünde bir kaç nokta lekelenmişti, bunu Byakko'nun hatası olarak kabul etmişti belli ki ve onu öldürmek için tüm shinkilerini kuşanmıştı. Buraya geldiğiniyse Goku'dan duymuş olmalıydı.
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
1 sayfadaki 2 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz